kasveti dışarıda aradı içinde örülüyken
ölü bir ceseti yaşatıyorken asırlardır
hüznün kuşlarını bekleyen zihnim
bilmezdi boşluklar nereye sığar
terk edilmemiş bir acının içine sürgündü
gözlerinde ve kirpiklerinde saklıydı hüzün
kediler geçerdi bilmezdim
arayışım soğuk bir ölümün koynunda
akşamüstü olurdu, güneş ruhumla batarken
ruhum, senfoninin bilinmezliğinde kayıpken
göz yaşları ıssız bir mevsim gibi akardı
kara kediler geçiyordu gözlerinde yırtık şiirler
kendime sarılmak için kaç geceyi eskittim
uzaklara dalgın dalgın erirdi bakışları
şarap lekesi gibi sarhoşuydu hüznün!
aşıktı ona
simsiyah fotoğraflarda yiteceğini bilirdi
yüzüne mahkum hüzünlü yarım gülüşle
bahar sonsuzdu bilirdi
kediler kederden yorgun
şarkılarsa uçuşan kelebekler gibi savrulurdu
zihninde yankıydı adsız gölgelerin külleri
yitirilebilir miydi düşlerin sessizliği
sararmış bir fotoğraftan geriye kalmış gülüşün hüznü gibiydim
göçebeliğim ruhumdayken
nereye gidebilirdim?
ait olabilir miydim yolların kırgınlığında rüzgar gibi
bulabilir miydim kendimi arasaydım
gülüşüme kaç çocuk sığardı
solacağını bile bile!
aşk, sislere karışmış bir güneş gibi
yüzüne yansıyamayan bir aydınlığın düşüydü
yitmemek için yitenlerdendi
kendinden göç edenlerden!
doğduğu gün aklını kaçıranlardan
şiirlere kanını akıtanlardan
bir çiçeği koklarken gelen ölümün devrimiydi!
simsiyah fotoğraflardan
anılardan
gülüşlerden
sıyrılamadığı parçalanıştan
arayışlardan
şiirden
bir kedinin solgun bakışlarında ruhunu aramaktan
yalnızlıktan...
yalnızlık, alıp başını gitmişti
bir kedi kalmıştı geriye
bir de aynadaki hüzün
boşluğa sığdıramadığın tek şeydin
boşluktun sen!
bir tek kendini bulamadın!
zihninde yankıydı adsız gölgelerin külleri
kasvetin içine örülüydü!
kasvet,ölü ruhunda yaşayan tek şeydi...
gözlerinden,
gözlerinden geçmez miydi solgun intihar?