Yaşadığım dünyamı karşıma alıp onunla boğuşuyorum her zaman. İnsanların parmakları bileklerimi sıkıyor, tırnakları derime batıyor. Sağanaklar birer birer üstüme düşüyor. Dilimden dökülmesi gerekenler çıksın diye bekliyorum. Bekliyorum... Ben de korkuyorum çoğu zaman herkes gibi fırtınalardan. Gücümü toplamam gerekiyor ancak toplayacak gücü bulamıyorum kendimde. Hissettiklerim nasıl biliyor musun? Belki biliyorum diyeceksin ama gerçekten hissettiklerimi bildiğine emin misin? Hissettiklerimi sen hissedebiliyor musun? O yoldan geçmeden neler hissettiklerimi tarif edebilecek misin? Bilsen de görmek istemiyorsun ki... Yıprandım. Bu yıpranışımla dağıldım. Karıştı yarınımla bugünüm. Hayatıma musallat oldu insanlar. İnsanların işlerine gelmediğimde, saldırdılar bana. Hep düşünüp durdum. Aklıma gelen her şey, bir anda bombardıman gibi başıma geldi. Üzerime alevler, korlar, kıvılcımlar sıçradı. Elimde sadece bir avuç dolusu su vardı. Elimdeki suyla sönmedi içimdeki yangınlar. O kadarcık suyla zaten nasıl söndürebilirdim ki... Aklımdan geçen her şeyi insanlara anlatmayı denedim. İnsanlara kendimi ifade etmeye çalışırken insanlar uzun diye dinlemedi. Aklımdan geçenleri keşke insanlara bir cümleyle anlatabilseydim. İnsanların yaptığı tek şey sorunlarıma çareyi sözle bulmak oldu. Çözülemeyen sorunlarımın çaresini sözle bulamazsın ki. Öyle olsa ben de bulurdum. Kafamdaki düşüncelerimin yaşamla mücadelesi neden hiç bitmiyor? Sonra baş edemedim hiçbir şeyle. Delirmek üzereydim belki de, bilmiyorum. Şans eseri bir kelime buldum. Katarsis... Bu kelime benim kimliğimi tamamlıyordu. Beni tamamlayan kelimeyi vücudumla bütünleştirdim. Her sıkıntı çıktığında dövmeme bakıyorum. Kendime kendimden başka kimsenin yardım edemeyeceğini hatırlatıyorum...