Kişilerin içsel bir refleksle girdabına kapıldığı paylaşım kaygısı ve durumu kimi karakterlerde bilincin farkındalığı ile engellenemeyecek kadar derine nüfuz etmiş durumdadır. Bu sosyal bağımlılık insanların diğerlerine kendi hayatlarını süsleyerek sunmasıyla kişinin kendisinin aslında hayatının idealize edilmiş hali ile örtüştüğü, hedeflerini gerçekleştiren veya gerçekleştirmekte olan ‘değerli’ bir canlı olduğu telkini ile sonlanır. Konuştukça kendi yansımasını törpüleyip, parlatan kişi; manipülatif bilgi aktarımının tamamlanması sonrasında güzellik merkezini terk eden insanlara benzer bir rahatlama hisseder. Duygusal olarak hafiflemiş hissetmektedir ve gerçeklerin üzerine çekebileceği katran katmanını temin etmenin verdiği güven hissiyle kolaylıkla yalanlarına sarılmayı başarır, ta ki bir sonraki döngünün dürtüsüne dek. Bu bağımlılık cenderesi, kişi bunu fark edene dek devam eder. Fark ettiğinde ise yüzüne çarpan gerçeklerin acısı dayanılmaz boyuttadır. O güne dek övgülerle yücelttiği yansıması düşündüğünden çok daha çirkindir. Zihninde kalan avuntu kırıntılarına sarılmayı o an bile terk edemez ama artık çok geçtir, bu geribesleme zinciri kırılmıştır. Artık kendisini yalanlarla telkin etmekten aciz olduğunun farkındalığı çok daha ağır basmaktadır. Bu noktadan sonra sonsuz bir çukura yuvarlanır ve üzerinde taşıdığını o ana dek fark etmediği binlerce kötü rütbe ile karanlığın dibini boylar. Bilinçdışında sakladığı gerçek karakteri artık yüzeyde salınmakta ve olduğuna inandığı şey olmadığını fark ettirecek derecede yüksek bir sesle gerçekleri bağırmaktadır.
Kırılma gerçekleşmiştir, kişi artık farkındalıklı bir mutsuzdur.