“Bu perişan halime sebeptir

Senin unutmuşluğunu affetmeyeceğim”

-Gülten Akın


- Şimdi bin yıllık bir İslami gelenekten bahsediyoruz, üstelik bu mevzu yüzyıllar içerisinde toplumsal bir olgu haline dönüştü. Evet, tarikatlar ne legal ne de hukukidir ama devlet ve tarikatlar doğru orantılı olarak birbirlerini sürekli beslemekte. Mesela Turgut Özal Nakşibendilerin bir müridiydi, bunun avantajını kullandı çünkü iktidara giden yolun dergâhlardan geçtiğini çok iyi biliyordu. Yani demek istediğim evet hukuki değil ama her mürit aynı zamanda da bir seçmen, devlet bunun farkında işte.


Sunucu önündeki kâğıda bir tik atıp gözlüğünü eline aldı:


- Bir de son zamanlarda haberlere sıkça yansıyan cinsel istismar mevzusu var. Bu tarikatlardaki kadının yeri nedir hocam, insanları dergâha bağlayan şey ne? Bunlardan da bahsedelim biraz.


Konuşmacı oturduğu koltukta belini dikleştirdi:


- Hangi tarikat olursa olsun tarikattaki kadının namusu şeyhe emanettir. Bu kadın istismarı iddiaları da iki farklı zemine oturtuluyor aslında. İlki, bazı tarikatlarda şeyhlerin o tekkenin kadınlarıyla imam nikâhı kıyıyor olması. Örneğin Rahmetullah İnayet, Süleymancılar ile ilgili yazdığı bir kitabında bazı kimselerin eski karılarını boşayıp kurstaki zengin kızlarla evlenerek kayınpederlerinin parasına konmayı amaçladığını söylüyor. Bu istismar iddialarının ikinci dayanağı ise batıl olduğu düşünülen tarikatlardaki muta nikâhı yani geçici evlilik mevzusu. Tabii bazı İslam âlimleri her ne kadar muta nikâhı İslam’dan önce de vardı, Mekke’nin fethedildiği gün yasaklandı dese de İran’ın yanı sıra Türkiye’de de bu yolla bazı gayrimeşru ilişkiler normalleştirilmeye çalışılıyor. Bir bakıma bu nikâhla haram addettikleri zinaya kılıf oluşturuyorlar da diyebiliriz. Peki, batıl ya da hakk fark etmeksizin bu tarikat şeyhleri müritlerini nasıl dergâha bağlıyor? En basit tabirle ruhumuzu güçlü beyin dalgalarıyla etkileri altına alıyorlar diyebiliriz. Bu modada da böyledir mesela, beynimize işlenen bu dalgalar, hücrelerimizdeki morfik alanlara etki eder ve aniden hiç ihtiyacımız olmayan bir kıyafete gereksinim duyarız. İşte bu yüksek manevi güce sahip tarikat liderleri de fikirlerini bu morfik kanal aracılığıyla iletiyorlar.


***


Kabanını giydi, bir eliyle kabanının altındaki saçlarını kurtarırken diğer eliyle de dizüstü bilgisayarını çantasına yerleştiriyordu.


- Mükemmeldin Ferhunde, diye kapıda belirdi genel müdür. Bu akşamki haber programlarına açık ara reyting farkı atmışsın, bravo! dedi en son söylediği kelimeye İtalyan aksanı oturtmaya çalışarak.


Gülümseyip teşekkür etti. Cast ekibinden Gülşah, müdürün çıkmasının ardından kapıyı tıklattı:


- Bu çiçek siz yayındayken geldi Ferhunde Hanım, siz çıkana kadar mis gibi koktu ortalık.


Yüzüne ciddi bir tavır takındı:


- Orkide kokmaz ki Gülşah.


- Ben biraz lafın gelişi öyle söylemiştim efendim, dedi Gülşah ufak yalanının ortaya çıkmasının verdiği rahatsızlıkla.


Muzip bir gülümseme takınıp eliyle sırtını hafifçe sıvazladı. Kız gitmişti, elindeki çiçeği incelemeye koyuldu. Beyaz rengin üstünde birkaç parça kırmızılık olan bol çiçekli bir orkideydi bu. Kenara iliştirilen notu açtı:


“Torpidoyu aç.”


Bu kısa nottan rahatsız olmuştu, üstelik gönderenin kimliği de gizliydi. Kafasında bin bir türlü senaryo kurduktan sonra otoparka kadar kanalın güvenlik görevlisiyle gitmenin en mantıklısı olduğuna karar verdi. Görevliye anlamıyormuş numarası yaparak aracın lastiklerini kontrol ettirirken kendisi de arabanın içini süzdü. Görevli, lastiklerin havalarının iyi olduğunu söyleyince teşekkür edip vedalaştı. Kimse yoktu, rahatlamıştı ama bu arabaya girilmiş olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Sessizce sürücü koltuğuna oturdu ve torpidoyu açtı. Bir zarf, üstünde hiçbir şey yazmıyordu. İçini açtı, bir defterden koparıldığı anlaşılan ama yılların getirdiği eskilikle beyaz sayfası sarıya dönmüş bir kağıt ve kağıtta da kalem izlerinin yer yer renk değiştirip dağıldığı bir el yazısıyla karşılaştı.


“Testi kırıldı, kimse bir şey yapmadı. Yerin iki metre altına yemin olsun ki kimse ağzını açmadı. Doğdum, rahmimin başında ağlaştı hafize kadınlar. Bir evimiz vardı, ön bahçesinde ayrı arka bahçesinde ayrı kuşlar toplanırdı. Onlara yem vermek için Mustafa ve ben birbirimizle yarışırdık. Babam bir gece beni uyandırdı, sabah olmak üzereydi, ezan yeni okunmuştu. Pencereyi açtık, içeriye tertemiz hava ve güvercin sesleri doldu. "Ne duyuyorsun?” dedi babam, sustum. Onların ritmine uyarak “Ya Kuddüs, Ya Kuddüs, Ya Kuddüs” dedi, gerçekten de benziyordu o anki kuş seslerine. Ben de “Ya Kahhar, Ya Kahhar, Ya Kahhar” dedim. Benimki daha çok benziyordu.”


Ferhunde bu mektubu okurken gece haberlerini sunan spiker son dakika gelişmesiyle yayını böldü:


- Evet, yayınımıza bir son dakika gelişmesiyle ara veriyoruz. Halk arasında Şifacılar olarak da bilinen Seyyid Efendi Cemaati’nin müritlerinden iş adamı Hüsrev Altınkılıç evinde ölü bulundu. Edindiğimiz bilgilere göre, olay yeri inceleme ekiplerinin Altınkılıç’ın ağzının içinde muska bulduğu ve muska açılıp bakıldığında “Ferhunde, 27 yaşında bir Afgan kadınıydı. Öğretmen olacaktı.” yazısının yazılı olduğu öğrenildi. Ayrıca Hüsrev Altınkılıç’ın cemaat lideri Seyyid Kasım’a yakın isimlerden biri olduğu da biliniyor.