kaç kere filizlendin avucumda

kutsallaştırdım senin yeşilliğini

inciler dökülürdü

ihmalkar baharın gelmesini beklerken


kayıp dualar

yerini bulmayan mektuplar

yıldızlar kadar gürültülüydü

ölümünü beklerdi ebabil kuşları


karanlığın sessiz namesi

dokunuşları büyülerdi

gökten düşen buzullar

bize kim olduğumuzu hatırlatmaya yetmedi


-bu şiiri yazarken geçmiş zaman kipini kullanmamın elbet bir anlamı var-


tanıdığım eski bir ihtiyar şöyle derdi:

''yaşamak istiyorsan geçmişinin ölmesine izin vermelisin''


ilmek ilmek sökülen

yaşam ve ölüm arasındaki

ince, kanlı nevroz

yok olmama fırsat vermiyor


bataklıkta yaşadığımı bilmeme rağmen

neden lavanta yetiştirmekte

ısrar eder

çapsız yüreğim 


ve bilirim

yaşamak

yok olmaya

maruz kalmak

demektir



göz kapaklarıma armağan ettiğin intihar

intihal gözyaşlarıma karışır

göğsüme gererek gömdüğüm eski insanlarım,

diyalektik materyalizm, varoluşsuz nihilizm,

yani demek istiyorum ki

son bir haykırışa gücüm yetmeli


acıyla yontulmuştur

bir kanadın kuşu

ve soğuk karanlık gecelerime

uygun ayetler bulmakta sorun yaşamam

çünkü dinleri ve dilleri

büyük acılar doğurur


ey soysuz aşk

kapat beni her yerimden

çünkü bak

bu şiirin sonunda akacaktır kanım

ve karanlık saracaktır kıvranan

olmayan inancımı

ve şimdi ben tam burada sendelerim.


-bu şiiri istediğim gibi yazamadım-