Sen ey yükselen nehir!

Gözleri kara parlak,

Kırlangıç türevi bir kuşsun.

Sen nice dağ başında,

Yel esende,

Türküsü söylenmemiş bir kurşun.

Hele bir bak.

Gel gör hâlimi.

Tütün meselesi, aylardan patoz ayları,

Aşağılık bir durak.

Tekir sevdalar, alapaça bir sevişme,

Ey küskün kış gülleri!

Ey Baharda yükselen ay!

Üçgen kıvrılmış bir gazete kağıdı

İçindeki kabak çekirdeği,

Bilmem kimin teri,

Neredesin?

Üzeri kirli, kırık tabaklarla dolu

Şikayetçi bir masa.

Ey laleleri sümbüllerle karıştıran!

Söğüt gövdelerini dışlayan saçlarından.

Kaşında kömür karası.

Kristal bardaklarda saklayan,

O nostaljik zarafetini.

Dağından atsan, tependen kovsan

Yine de beni sana oklanmış bulacaksın.

Sen ey yüzyıllarca koşturan doru kısrak,

Tanrıçalar şapeli, üzüm korusu

Sunağımı sunayım sana kabul et.

Kurbanımı vereyim yemişlerden.

Bir tebessüm etsen, bir tebessüm

Bir tebessümün, kurtaracak beni

İşte, adı lazım değil gececilerden.

Engin dalgalara nakşedecek beni,

İzmarit bozar muhabbetin.

Sen ey sonu ve ilki başa alınmış olanlardan!

Senede on iki kere ve dört yılda bir gelen!

Sen bende bir ömürsün,

Henüz okunmamış ve şöhrete erişmemiş olan!

Anlat, anlat da bileyim

Neden artık gelmediğini durağıma.

Anlat ki bileyim.

Kolay değil bir canı vermeyi göze alabilmek

Kaş kıpırtısına.