Bildiğim yollar yerli yerinde dursun, biraz da bilmediklerimin peşine düşeceğim dedim kendime bugün. Ağaçların arasına dalınca yürümekten aşınmış küçük patikalar gördüm. Demek ki bilmediklerinin peşine düşen ilk ben değildim. Bir sırra ortak olmuşum gibi oldu, sevindim.
Yürüdüm bir süre. Sonra bir baktım, sağım solum hep sobe. Çam ağaçları, tilkişenlerin organeli olan dikenli dev çalılar ve kokinalar bütün yolları kapatmıştı. İstesem geri dönebilirdim, dönmedim. Ellerimle yara yara önüme çıkan dalları, oramı buramı çizip kanatarak bilmediğime doğru yol almaya devam ettim. Ama kaybolmuştum. Kaybolmuştum, biraz korkuyordum ve bu korkudan haz alıyordum. Şansıma yol bittiği gibi gittikçe de dikleşiyordu. Tutunduğum kimi dallar kırılıp elimde kalıyor, tırmanmak için bastığım taşlar ayağımın altından kayıyor, yine de elimi cebimdeki telefona götürmüyordum, bile isteye.
Bildiğimi okuduğumu zannetmenin izleriyle, yaklaşık kırk dakika sonra bir düzlüğe varabildim. Ter içinde kalan yüzüm, toz toprak olmuş üstüm başım, saçlarımın arasına karışmış dal parçaları, üzerimdeki kot pantolona rağmen bacaklarıma ve ellerime batan dikenlerin sızısıyla Acem Köşkü yolundaydım nihayet. Görenler, birisiyle mücadele etmiş de elinden kurtulmuş diyebilirdi. Küçük şeyleri büyük düşlere dönüştüren faniliğim içinde, öyle de bir kahramandım işte...
Yoruldum, oturdum bir kayanın dibine. Kaya dibi sırtımı sıvazladı. Başımı yasladım omzuna, saçlarımı okşadı. Dün bir ağacın gövdesi, bugün kaya dibi, yarın mimoza gölgesi. Doğanın insanı buyur edişi öyle yürekten ki... Oysa az önce dikenleri ellerimi kanatan da oydu. Geçen gün önümü kesen köpekler havladığında kılını bile kıpırdatmamıştı. Aya Yorgi Tepesi’ne çıktığımda “Yorulmuşsundur, al biraz su iç.” de dememişti.
Bütün bunlar olmuyordu aslında. Hepsi benim yanılgımdan başka bir şey değildi elbet. Bütün bunlar olmuyordu ama o vardı işte... O vardı ve bütün bunların olmayışı onun bana iyi geldiği gerçeğini değiştirmiyordu. O vardı ve ben ona teslim oldukça azalıyor, azaldıkça çoğalıyor, çoğaldıkça yeniden eksilmeyi diliyordum. Kaya dibinin sırtımı sıvazlaması için kural buydu. Kimse anlatmadı, ellerime bakınca anladım...