İki sözcük bulsan da devamı gelmeyecek.


Bir gün evime bir adam geldi. Adamın üstü başı dağınıktı, kir içindeydi. Üstünden terin ve pisliğin karıştığı ağır bir koku yayılıyordu. En son ne vakit banyo yapmıştı, kestirmek güç. Saçları oldukça yağlı ve parlak, sakalı ve bıyıkları birbirine girmiş halde kapımda dikildi. Konuşmaya başladığını hareketlenen çene kılları ile fark ettim. Sesi yorgundu ancak zahmetsizce isteğini döktü.

—...

Bu talebini soğukkanlılıkla karşılamak zorunda kaldım zira karşımdaki ketum bir beydi ve ben bir oyuncuydum. Üzerine düşünmeden sordum:

—Neden?

Cevap vermek yerine evime girmeye yeltendi. Bu hareketi şaşırtmıştı, sakin halimi koruyamadım ve biraz detone oldum, ses tonum yüksek ve cızırtılı çıktı:

—Ne yapıyorsunuz?

Bedenimi önüne set olarak çekmiştim. Ellerim heyecandan titriyordu. Kirişe dayanıp yüzümü incelemeyi tercih etti. Sohbet edecek havada olmadığını düşündüm. Veya umarsızdı, evimi istiyordu yalnızca. Gözlerime uzun uzun baktı, bu sırada ellerimin titremesi kesildi ve biraz sakinleyebildim. Düşman gören bir kedi gibi gerilmiş, hırlamıştım. Korku ile ayaklarımı benim olanın içinde sabitlemiş, tüm duyularımı savunmak veya saldırmak üzere aktif hale getirmiştim. Ancak zaman her şeyi yumuşatır. Törpüler ve sindirir, kuyruğunuz inmek zorundadır. Şimdi olduğu gibi, tedbiri bırakmayan yanıma rağmen dikkatimi bu yeni şeye vermiş, o her ne ise merakla izlemeye koyulmuştum. Tıpkı onun gibi yüzünde oyalandım, gözlerimi gözlerine diktim. O sırada kokusunu alamadığımı, ona ve tüm tuhaflığına alıştığımı fark ettim. Çünkü artık bedenine inmiyordu bakışlarım. Modaya Fransızlığı umurumda değildi. İnatçılığından ürkmüyordum. Fazla dürüst oluşunu yadırgamıyordum. Bunun yerine şu an alnının arkasında her ne dönüyorsa duymak için ölmeyi göze alabilirdim. Ve istediği şeyi vereceğimden emindim. Bana büyü yaptığını iddia edebilirsiniz. Görüyorum, dile getirmeseniz de olur. Düşüncelerimi akla uygun bulmadınız. Ama bu yaşadığım şeyin, senin kadar gerçek olduğunu değiştirmiyor.

—Sen gerçeksin öyle değil mi?

—Muhtemelen. Ne söylediğini hatırlayabildiniz mi?

Bu sırada kapı çaldı.

—Yanılmıyorsam evet. Önce kapıya bakmalısınız.

Kayıt durduruldu, yaşlı ve inançsız gazeteci ayağa kalkıp çıkışa yöneldi. Yolda evine hizmetli alması gerektiğini düşünüyordu. Israrla çalınan kapıyı açtı. Kapıdaki adamın yumruğu havada asılı kaldı. Hızlıca kolunu indirip ev sahibine selam verdi. Adam kötü bir haldeydi, evsiz bir görünümü vardı. Kıyafetlerine bir köpek sürüsü saldırmış gibiydi. Bu kadar fazla yırtığı haberci ilgisiyle süzdü. Her birinin hikayesini öğrenmek istedi. Adam temiz kokmuyordu. Sakalları sararmış ve su görmediği için sertleşmişti. Bakışları kendinden emindi, ne istediğinin altını çiziyor gibiydi. Göz torbaları morarmıştı, keş veya uykusuz olabilirdi. Buna karşılık dinç bir görüntüsü vardı. Genç ve yapılı bir adamdı. Dik bir şekilde koruma gibi dikiliyor, meraklı gazeteciyi sert bakışlarıyla cevaplıyordu.

—Buyurun, diye yeniledi sorusunu ev sahibi. Zira bu haber olasılığı olan şey, içerideki haberi bekletiyordu. Bir ihtimal için kesin olanı göz ardı edebilecek biri değildi. Her zaman net şeylerin peşinde koşmuştu. Cevap vermeyen adamın suratına kapıyı kapatmayı yeltendiğinde istenen şeyi nihayet duyabildi.

—Tuvaleti kullanacağım.