Ninem burun estetiği yapmıştı, bantlı suratı, morarmış gözleri ve dudak çizgilerinde bir memnuniyet hali kendince dalgalanıyordu. Kimseye haber vermeden bunu yaptığına ailecek inanmamıştık. Babam kızdı, “ne oluyor yahu size,” deyip kahveye gidip birkaç okey atmaya yollandı, akşam eve geldiğinde sinirliydi. Kafası hep bir kare şeklinde, kaşları hep bir çatık olurdu babamın, müzik dinlemeye sevmez, kedilere şerefsiz der yaklaştılar mı tekme atmaya çalışırdı, filmleri dolu yalan olduğunu, haberlerin sıkıcı, havanın hep bir kötü koktuğunu, annemin kilo aldığını ve camış gibi yemesi hoş değilmiş, öyle der babam hep. Sanırım babam birçok şeyi sevmez, yazarak anlatılmayacak kadar çok şeyleri; beni mesela, görünüşümü, kısa boyumu ve kepçe kulağımı. Utangaç olmamı sevmez, akrabalarımızın yanında süklüm püklüm oturmam mirasına hakaret. Kimse çektin der durur hep.


Ama nineme laf etmeye cesaret ettiğine şahit olmadım. Çayını içerken höpürdetir ninem. Babam çay höpürtürtmesine deli olur. Yavaş adımlarla odaları arşınlayıp eşek şakası yapmayı bayılır, babam ise şakaların karaktersizlik olduğunu savunur. Bir kez ninem içinde patlayıcı olan sigaralardan bulmuş, kambur adımlarıyla odama dalmıştı. Pencerede gizlice sigaramı içerken, “al sana gerçek sigara,” demişti. “O tütünlerle ciğerlerine kâbus yaşatıyorsun.”


Sigara içtiğimi bir ninem biliyordu. Ablam evlenmişti bu yaz; annem eşarbıyla gözyaşlarını silerken nasıl da kızarmıştı suratı, hep yaşlı duran biri yüzü vardı, sanki bebekken de yaşlı gibi geliyordu bana. Gençlik fotoğrafları yoktu, babamla anılarını resmedecek bir aşk masalına rastlayan bir kare de bulamamıştım. Babam fotoğraflardan nefret ederdi. Annem bolca ağlamış, herkes düğüne gidip göbek atarken ben pilavımı yiyip sıvışmıştım. Ablamın dert edeceğini sanmıyordum. Kanlı bıçaklıydık, birbirimizi sevmezdik. Aptal bir tıp öğrencisine vurulmuştu. Sakalları iki yüzlü olduğunu ele veren tiplerdendi, sağ ayağı biraz topallıyor, özgüvenli, bir o kadar da her şeyi bilen tiplerdendi. Bana bilmediğim kelimelerle hava atmasına deli oluyordum, onu susturacak havalı kelimeler ararken o hep bir parlıyordu babamın ve diğerlerinin gözünde. Ailesi eğitimli, babası öğretmen annesi ise mimarmış. Hiç görmedim. Misafirliği sevmem...


Ne diyordum. Evet sigara içerken yakalanma anım. Ninemde benim gibi sıkılmış olacak ki düğünden, babamın eskiyip yıllara zaman dayamış kabanından arabasının anahtarlığını çalmış. “Herkes aptallar gibi oynuyor, maymunların şenliği,” demişti bana. Canı sıkılmış ve en sevdiği dizisini kaçırmaya niyeti yokmuş. Ev boş olmasına rağmen bana evin anahtarını vermeyecek kadar güvenmiyorlardı. Babam kimseye güvenmez, annem beni görmez. Ben de eniştemin cebime zorla sıkıştırdığı parayla marlbora almıştım, bir de çakmak. Bahçede otlanırken ninemle göz göze geldiğimde gülümsemişti bana. “Ver şundan bakim,” deyip elimdeki sigarayı alıp ince dudağına götürmüştü. Ciğerlerine yol alan dumanla beraber suratında kocaman bir özlem çizgisinin geçtiğini gördüm, bir mazi sanki benim fark etmediğim bir treninin vagonunda uzaklara yol alıyordu, el sallayanı vardı ve özleyeni. “Eskiden baya içerdim,” demişti, sanki uzaklara fısıldamıştı bu söylediğini. Ben babama söyler korkusu ile yüzümden ateş atıyordum o sırada. Ninem bunu görecek olsa gerek omzuma sert bir şaplak atmıştı. Eli ağırdı. Acımıştı. “Çöpünü çimlere atarsan gebertirim seni uzun kulak,” demişti, uzaklaşmıştı beni ve sigarayı yalnız bırakarak.


O gün verdiği sigaradan bir duman almamla suratımda kocaman bir aptallık hali geçmesi uzun sürmemişti. Sigaraya patlayıcıyı kim koyduysa dibe itmemiş, ilk çekişte kocaman bir sesle dona kalmıştım. Nasıl tepki vermeyi unutan suratım, anten kulaklarımla çok komik gözüküyor olmalıydım. Ninem gülmekten osurmuştu, ikide bir ellerini dizlerine vurup dişleri düşmemesini engellemek için beyhude bir caba gösteriyordu. Babam odaya hızlıca dalmıştı. Erkekliğini gösterecek bir gösteri var umudunu ninemin kahkahalarıyla karşılayınca sessizce gitmişti. Benim korku dolu suratım onun için bir anlam ifade etmiyordu. Annem telaşlanmış bu koku ne demişti. Pencereden dışarı uzanıp içiyordum sigaramı, ellerimle sallıyordum dumanı gökyüzüne, kimse, ninem hariç bilmiyordu sigara içtiğimi ve odada Allahtan barut kokusu vardı. Annemde ninemin şakalarına maruz kaldığımı ilan ederek biraz sinirli, kızamamanın verdiği bir hayal kırıklığını sırtlayıp mutfağa yollanmıştı o zaman.


Ninem estetik yaptığında, kimsenin haberi olmadan, ben dahil herkes şaşırmıştık. Hepimizin gözlerine bakıp tek olumsuz kelime duyarsam kafalarınızı kırarım demişti. Babam yerin dibine girecekmiş gibi bir hali vardı, el alem ne der korkusunun kokusu, alnından akan terin baskısı ile ağzını dahi açamamıştı, anca anneme yakınırken görmüştüm onu sonraları.

Ninenim burnunu bantlardan kurtarıp eve geldiğinde hepimiz telaşlar içinde kocuşturuyorduk. Annem ağlama krizine girmişti. Ben ne yapacağımı bilmez halde öylece dikilip işe yaramazlığın verdiği beceriksizlikle dona kalmıştım. İçimde bir hüznün emaresinden çok ne yapacağımı bilmemezliğin verdiği öfke vardı. Sanki hayatım boyunca ilk defa babamın önünde bir şeyler başarma fırsatı sunulmuştu, babamın gurur duyacağı ve yanılıp bana tebessüm edeceği bir fırsat ve ben dona kalmıştım. Bu zaman yitip gidecekti ve beni o başarısızlık izleri takip edecek gibime geliyordu.


Babam kalp krizi geçirmişti. Hiçbir şey yapamadan sanki ıkınırcasına salonun ortasında, annemin gözyaşları içinde ölmüştü. Ninem eve geldiğinde -burnundaki bantları çıkarmaya gittiğini de söylememişti- babamın cansız bedeniyle karşılaştı. Suratında bir nebze herkese atacak havanın kötü bir ölümle sonlandırması sinirine dokunmuş bir şeyler yakalamıştım. Nedense sadece benim anladığım bir şaka gibi oradaydı yaşlı suratı, gülesim gelmişti. Kendimi tutmaya çalışıp yumruklarımı sıktım.


Cenazede ablam geldi, kocasının kolundan tutuyordu, göbeği şişmiş bir bebek bekliyordu. Ablamı hiçbir zaman anne olarak hayal edemiyordum. Beni hep döver, çimdik atıp salak olduğumu söylerdi her seferinde. İçimden çocuğuna bol şans diyesim geldi. Sustum.


Herkes babama dolu hürmet gösterdi. Saygıları çiçeklerle gelmişti. Büyük adamdı deyip anneme bir iki avutucu sözler söyleyip arkalara sıvışmışlardı. Babam bu insanlar için hep sert olduğunu söylemişti ninem yanımda. “O hep bu insanlar için değerli bir şey olmak istedi,” demişti. “Aptal oğlum, ailesinin utançla dolu bir mirası olsun istemez, içinde gülünecek her şeyi öldürüp ciddiyetle öldü aptal. Yazık etti.”


İmam duasını okurken canım fena sıkılmıştı. Sigara içmek istiyordum. Bende gizlice sıvıştım, bunda hep iyi ola gelmiştim. Beni görmediklerinden mi, onlar için sadece bir çocuk olmamdan ya da detaydan yoksun biri miyim bilmem ama kimseye fark edilmeden topuklamakta iyiydim. Bir ağaç bulup gölgesinde uzandım. Çimler biraz ıslaktı. Ağzıma tütünü sıkıştırıp yaktım. Kafam sol kolumun üstünde, gözlerim kısık, bulutların şekillerini tahmin etme oyununa koyuldum. Hafif bir rüzgâr tatlı tatlı üstümden geçiyordu. Filmlerdeki gibi gri bulutlar yoktu, şemsiyeler ve yağmur, sanki tanrı bu detayı eklemeyi unutmuş gibiydi. Buna gülmek istedim.


Ninemin birden estetikli burnu geldi o an aklıma. Babamın ölümü gölge düşürmüştü, herkesin konuşmaya fırsatı bile olmamıştı. Gerçi tuhaf bakışlar ve fısıldamalar duymuştum tanıdık insanların içinde. Ama kimse yüksek sesle söyleyecek cesareti yoktu. Oğlunu kaybetmiş ve daha önemlisi o benim ninemdi. Tabiri caizse daşaklı bir kadındı.


Eskiden kemerli ve biraz sola yatkın burnu şimdi daha yuvarlak, biraz daha tatlı gözüküyordu ama ben eski burnunu seviyordum. Üstünde bir beni vardı, bir iki tel de kıl. Nedense bana hep bir nine, bilge bir büyücü havası verirdi. Şimdiki burnu ise yanaklarını sıkmak isteyeceğin bir nine haliydi.


Neden diye sorduğumda bana verdiği cevabı hatırladım. En sevdiğim şeyi kaybetmek istedim, değiştirmek ve sıkıcı hayatımda birilerine laf şansı sunup eğlenmek istedim. Bu sözleri anlamadığımı ima eden bir bakış atıp osurup gülmüştü. Ben de gülmüştüm. Ama anlıyordum. Bir ayağı çukurda olduğunu biliyordu ninem. Kendini kanıtlayacak bir şeyi yoktu, kabulüydü kendisine. İnsanlarla son bir eşek şakası yapıp gitmek istiyordu.


Kocaman bir siktir gidin demek içindi her şey.


Anlıyordum. Gözlerim dolmuştu çünkü ben hep insanlar mutlu etmeye çalışan kocaman bir yanımla yaşıyordum. Babamın öğretisi vücuduma yapışan bir sülük gibiydi. Hata yapmamanın muazzam erdemi.


Ninem burnunu yaptırdı. Babam öldü, arkasından dualar edildi ve ben bir sigara yakıp cenazeye doğru yürüdüm.


Elimde sigara ile, yürümek biraz beni havalı hissettirdi.


Tanrı beni duyacak olmalıydı ki hafiften bir iki damla alnıma düştü. Sigarayı ağzıma götürdüğümde annemle göz göze geldik.


Ağlamaklı gözleri büyüdü.


Ciğerlerime dumanı bocaladım, bocaladım, bocaladım...