Hani bazen, özellikle de hastane yakınlarında, önünüze tanımadığınız birisi çıkar, dolmuş parası olmadığını söyler, sizden para ister ya. Bunu bugün onlarca kişiye yaptığını, söylediği her şeyin yalan olduğunu düşünürsünüz ama diğer tarafınız da 'ya gerçekse' der. 15 lira ne ki, 1 ekmek parası. Sonra parayı verseniz de vermeseniz de kendinizi yanlış bir şey yapmış gibi hissedersiniz. Ya kandırılmışsınızdır ya da yardıma ihtiyacı olan birine size hiçbir zararı olmayacak küçük bir yardımı çok görmüşsünüzdür. Bal gibi de bilirsiniz daha bir hafta önce sırf orası daha sessiz diye daha kötü kahveye 30 lira fazla verdiğinizi ama çok görmüşsünüzdür işte. Çok gördüğünüzden de değil, güvenmediğinizden. Sonra insanlara güvenmediğiniz için kızarsınız kendinize, ya da çok çabuk güvendiğiniz için. Doğru olanı yaptığınıza ikna etmeye çalışırsınız kendinizi. Biraz da kızarsınız çünkü bilirsiniz, siz değilde A orada olsa o parayı asla vermezdi ya da B olsa kesin verirdi. Çünkü sizin aksinize dünyaya karşı net bir duruşu olan insanlardır onlar. Sonra durumun çözümü hakkında düşünmeye başlarsınız, "Kimse dilenmek zorunda kalmasaydı, çalışabilecek durumda olan insanlar dilenecek kadar gurursuz olmasaydı, işsizlik oranları daha düşük olsaydı..." Hiçbir yere varamayacağınızı bile bile yol boyu düşünür durursunuz.

İşte yaptığım her seçimde böyle hissettim ben. Çok düşündüm, çözümler ürettim, kitaplar, makaleler okudum, kavgalar ettim... Sanki her şeyi çözmek benim görevimmiş gibi, sanki ne yapsam yanlışmış gibi sanki sorun benmişim gibi...

Suçluluk gömleğini ilk ne zaman giydim, ne zaman benliğimle böylesine bütünleşti bilmiyorum. Sanırım hayatımın kontrolünü tamamen kaybettiğimi hissettiğim yıllardaydı, güvende olmak için hep en doğru olanı yapmam gerektiğine inanmıştım. En doğru diye bir şeyin var olmadığının farkında bile değildim. Sonra büyüdüm, bütün benliğimi kaygı denen bir duygunun üstüne kurduğumun farkında bile olmadan, büyüdüm. Bugün okuduğum bir dergide* "Kendilik evi yeniden inşa edilebilir." yazıyordu. "Bu dünyada kendimizden başka evimiz yok. O evin içinde huzur bulmak, diğer tüm evlerle oluşturulabilecek huzurun ön koşuludur."

Kendilik evini yeniden inşa etmeye çalışan herkese minik bir yalnız değilsin bırakmak istiyorum. Huzuru kendinizden başka bir yerde aramanıza gerek kalmaması dileğiyle.







*=> İyi Hissetmek dergisi sayı 20, syf. 36, Oğuzhan Genç