Yazar mı bunları da? Yaşadığı büyük aşkları, sevdiği gün batımlarını, durduk yere girdiği gülme krizlerini. Yok sanmıyorum. Yazmaz. Mutsuz olmadığı sürece kalemi eline almaz. Telefona bakmak, eline kalem almak aklının ucundan bile geçmez. Deli gibi biri. Uçlarda yaşıyor. Çok seviyor, çok korkuyor, çok ağlıyor, çok gülüyor. Ortası yok. İlla her şeyin çok olanını yapacak. Duygularının aksine minimalizmi seviyor hayatında. Az eşya, çok huzur sözünü kapak fotoğrafı yapası var. Ya hep ya hiççi. Net olmayan yerlerde barınamıyor. Bergamot seviyor. Hep çay içiyor. Durmadan çay içiyor. Uykusundan uyanıp çay içiyor.

Şiddetin her türlüsünden korkuyor. Baharların ilkini de sonunu da bağrına basıyor. Çiçeğin açmasına, ağacın yapraklarından kurtulmasına, yağmurun olay çıkarmasına, rüzgar sesiyle uyumaya bayılıyor; deliriyor, hasta oluyor. Güzel koku duyunca gözlerini kapatıyor. Özleyince sinirleniyor. Beklemeye de bekletmeye de tahammülü yok. Sevmediği ortamlardan ışınlanma özelliğini buldu mesela. Sonuna kadar savaşıyor, dibini sıyırıyor ama bazen bir damla her şeyi taşırıyor.

Bu kızın işi gücü yok, sürekli kendini yazıyor.