Kesik Osman, Odessalı Nikki’nin meyhanesinden çıktıktan sonra yalpalaya yalpalaya şehrin yüzlerce savaş görmüş, önünde binlerce insanın ölümüne sebep olmuş olan surlara sırtını dayadı. Şehirle birlikte o da geceye karışmış, düşüncelere dalmıştı. Kendi kendine konuşuyordu, “Şu Gülizar yok mu? Deli oluyorum, bitiyorum ona be! Namussuz kız, ne de güzel gülüyor. Of be of...”
Uzunca bir süre oturduktan sonra düşüncelerinden sıyrılmış, Atikali’ye doğru yürüyordu. Edirnekapı’dan Yarımada'ya girince, tarihi surların önünde ettiği kavgayı hatırladı. On sekizlikti daha. İşten evine doğru yürürken, önünü çakıyla kesip haraç isteyen kirli yüzlü evsize sağlam bir tokat atmış, adamın ayağa kalkmasına izin vermeden burnunun tam ortasına sağlam yumruklar indirmişti. Arkasını döndüğünde karşısında yedi kişi vardı. Yerde kan içinde olan evsizin arkadaşları olduğu yüzlerindeki öfkeden belli oluyordu. Çakısını onlara karşı çıkaran Osman, cesurca dövüşmüş, ikisini yaralayıp geri kalanın da kaçmasına izin vermişti. Kavganın heyecanıyla anlayamadığı yüzünün kanadığını sonradan fark etmişti. Evinin küçük aynasından yüzüne bakan Osman, sağ gözünün hizasında yanaklarında ince ve uzun bir yara almıştı. Yarasını, evine girerken Osman’ı kan içinde gören komşusu Hatice Ana temizlemiş, pansumanını tecrübeli elleriyle yaptıktan sonra yorgun olan genci kendisiyle baş başa bırakıp evden çıkmıştı.
Ertesi gün Atikali’den hatta Edirnekapı’dan, Şehzadepaşa’ya kadar edilen kavga duyulmuş semtin ilk konusu olmuştu. Semtin kadınları Osman’ın yakışıklılığından dolayı hikayenin üstüne kendi hikayelerini eklemiş başka bir hikayeye dönüştürmüşlerdi.
“Tek başınaymış hem de.”
“On beş kişiyle tek başına kavga etmek yürek ister valla.”
“Helal olsun ona be”
“Yüzündeki yarayı da leşlerini hiç unutmamak için kendi çizmiş diyorlar.”
“Yapar valla. Atta onun avratta.”
Kesik Osman -yüzündeki bıçak izinden dolayı artık böyle diyorlardı- zamanla semtin en bilinen delikanlısı olmuş, genç kızların rüyalarına girmiş ve kendilerince sevdalısı oluvermişlerdi. Kesik Osman’ın ise tek gördüğü Gülizar'dı. Onun kara kaşıyla uyumlu gözlerine, kısacık saçlarına, şeytanı şaşırtacak kadar güzel gülüşüne bayılıyordu. Ondan başkasını gözleri görmüyor, her geçen gün aşkı biraz daha alevleniyordu.
Uzunca yürüyüşten sonra kendi evinin önüne geldiği zaman, kahve çırağı Selim’i gördü. O sırada arkaya dönen Selim’le Osman göz göze geldi.
“Bende seni bekliyordum Osman abi.”
“Hayırdır lan dürzü? Ne oldu?”
Fellah oğlu Selim, heyecanlı bir şekilde gözlerini abisinin bıçak izine yan gözle bakarak anlatmaya başladı.
“Atikali’nin delikanlısı Osman abidir, bileğini kim bükmüş ki biz başkasına gidelim dedim. Baktım kimseden ses çıkmıyor. Neden abi? Çünkü çok doğru söyledim.”
Kesik Osman iyice meraklanmıştı. Ne oluyordu? Ne anlatıyordu?
“Uzatma da sadede gel.”
“Abi... Topal Ali... Yani şey...”
“Ne lan ne?”
“Topal Ali diye biri varmış. Bizim Atikali esnafından sözde koruma payı alıyormuş bildiğin haraç yani. Bizimkiler de vermek istemiyor. Yani senin anlayacağın...” Kendi düşüncelerini de ekleyecekti ki Mümtaz amcasının dediklerini, buraya niye gönderildiğini hatırladı.
“Mümtaz amca cuma günü seni bekliyor bizim kahvede. Çok önemliymiş dedi.”
Selim’i evine yollayan Kesik Osman, evine girmiş yatağına uzanıvermişti. Gülizar’ın babası Mümtaz amcayı düşünüyordu. Ne diyecekti? Topal Ali’yi vur gel mi diyecekti. Fellah oğlunun anlattıklarına bakılacak olursa iş ciddiydi. Kendisine yani ‘Kesik Osman’a’ ihtiyaçları vardı. Sonra Topalı düşündü. Namını az çok duymuş, yaptığı kanunsuz işlerden haberi olmuştu. “Korkuyor muyum?” dedi kendi kendine.
Korkmuyordu. İçindeki deli kanı oynamaya başlamıştı. Ellerini yarasının üstünde uzunca gezdirdi.
“Allah ya ona verir, ya bana.” diye düşünürken uyuya kaldı.
Devam edecek...
Yusuf Sun
2020-05-18T02:10:24+03:00Teşekkür ederim 🤓
Furkan ay
2020-05-18T01:27:43+03:00Yine en heyecanlı yerinde bitirmişsiniz devamını sabırsızlıkla bekliyorum.