Semtin tüm ileri gelenleri Atikali’nin göbeğinde, Arap Bedir’in boyaları dökülmüş kahvesinde toplanmıştı. Bu kişilerin başında Mümtaz Amca vardı. Yarımadanın en eskilerinden, görmüş geçirmiş olmasından dolayı kahvedeki herkes onun ağzından çıkacak birkaç cümleye bakıyordu.

Mümtaz Amcanın hemen sağında oturan Muallim Naci ise Atikali Okulunda öğretmenlik yapıyordu. Dört yıl önce buraya atanmış, süresi dolduktan sonra da burada kalmaya devam etmişti. Muallim Naci, gözlüğünü düzelttikten sonra paslı sandalyelere oturmuş, semt için iyi kötü her türlü kararları alan adamlara teker teker baktı. Kendisi dahil herkesin gözlerinde endişe vardı. Mümtaz Amcanın karşısında oturan Berber Reşat ise kimsenin bir şey yapamıyor olmasına kızıyordu. Yaşını başını alıp gitmemiş olsaydı Topal Ali’ye ne yapacağını biliyordu ama yapamazdı. Bir oğlu, çok sevdiği gelini ve uğruna gerekirse canını vereceği dünyalar tatlısı bir torunu vardı.

Sessizliği bozan Berber Reşat oldu:


“Ah! Genç olacaktım şimdi ben. Gösterirdim Topal Ali’ye.”


Mümtaz Amca, eski dostuna hafif bir sinirle güldü. Biliyordu onun ne olduğunu. İyi olmasına iyiydi ama gençliğinden beri kavgalarda hep arkalarda yer almış, Mümtaz’ı ve diğer arkadaşlarını ön plana atmıştı. Hatta bir keresinde sırf onun kabahatinden surların dibinde kötü dayak yemiş, günlerce yüzü şiş gezmişti. Çayını masaya koyduktan sonra yavaşça gıcırdayan sandalyesine yaslandı. Reşat'a dönerek:


“Hiçbir şey yapamazdın. Adam tek başına değil üç beş çapulcuyla çete olmuş şerefsiz. Bildiğim kadarıyla bizim gibi dört mahalleyi de haraca bağlamış. Her esnaftan sözde koruma bedeli alıyormuş çakal.”


Arap Bedir, konuşulanları hem dinliyor hemde bulaşığını yıkıyordu. Kendi kendine “Ne korkak bunlar da be!” diyordu. Kahvenin özel bölmesinden çıkıp masaya ağırca yaklaştı.

Oturanlar ona baktığı zaman heybetine bir kere daha şaşırıyordu. Bir elini Reşat’ın omuzlarına koyup Mümtaz Amcaya soğuk kanlılıkla:


“Ne yani hepimizden haraç almaya devam mı edecek? Kazandığımız ne ki yarısını ona verelim?“

Derin bir nefes alıp karar masasındakileri teker teker süzdükten sonra,

“Bu mahallenin delikanlıları nerede? Beş altı silahlı adamı indiremiyorlar mı? Toplansınlar çatışsınlar. Allah ya onlara verir ya bize!”


Muallim Naci ise en çok buna üzülüyordu: Gençlerin birbirlerini öldürmelerine. Eline silah alan veya çakısıyla gezen herkes birbirini rahatça öldürebiliyordu şu sıralar. Demokrat Parti devletin başına geçince her şeyin düzeleceği, ekmeğin, şekerin, çayın ve birçok şeyin ucuzlayacağını mitinglerde bas bas bağrıldığına şahit olmuş ilk günden Dp’ye üye olmuş ve yanıldığını da kısa bir sürede fark etmişti.


Mümtaz Amca, Arap Bedir’in dediklerini çoktan düşünmüş, kafa yormuştu. Aklına tek bir isim geliyordu: Osman. Kızı Gülizar’ın Osman'a aşık, Osman’ın da kızına yanık olduğunu birçok kişiden duymuştu. Bu sebepten herhangi bir kazada kızının nasıl, ne kadar üzüleceğini de tahmin ediyor, Osman ismini ağzına almaktan çekiniyordu. Mümtaz Amca tam bu düşünceler içerisindeyken kahvenin çırağı Selim:


“Kesik Osman onun ağzından girer burnundan çıkar evelallah! Söyleyin abiler var mı Atikali’de hatta Suriçi’nde, Osman Abiye yan bakabilen varsa bana söyleyin gidip elini öpeyim.”


Mümtaz Amca, içinden Selime uzun uzadıya sövdü. Fellah oğlu Selim, bundan habersiz gururlu bir edayla masaya biraz daha yaklaşmış, gözlerini masadakilere dikmiş tebrikleri bekliyordu. Berber Reşat’ın da aklına gelmemiş değildi. Ağzı daha süt kokuyordu belki ama delikanlılığına bir şey diyecek yoktu. Her zaman tek başına takılır, kimseye eyvallah çekmez, minnet eylemez ama kimin yardıma ihtiyacı olsa ucundan da olsa tutardı.


Kahvedeki herkes yirmi birlik bu delikanlıyı uzun uzadıya düşündü. Gidip Osman’a durumu anlatsalar gık demeden çakısını eline alır Topal Ali’nin üzerine yürürdü. ''Gözümün gördüğü hiçbir şeyden korkmam.'' derdi her zaman. Sağdan soldan duyduğu bir adamdan hem de garibanları soyan bir çakaldan mı korkacaktı? İrice gövdesinden daha sağlam yüreği vardı.


Birçok plan yapılmış bu işten nasıl kurtulacaklarını akşam çökünceye kadar konuşmuşlardı. Tek çare vardı: Osmanı, Topal Ali’nin üzerine salmak. Karar verilmiş, Osman’la konuşması için Mümtaz Amca sözcü seçilmişti. Kahvenin fellah oğlunu, cuma günü kahveye gelmesini söylemesi için Kesik Osman’ın evine yolladı. “Çok mühimmiş dersin.” diye de ekledi. Selim’in arkasından sokağı dönünceye kadar bakan Mümtaz Amca kahvedeki herkes gibi evinin yolunu tuttu.




Devam edecek...