Delilik kavramının 19. yüzyılda Fransaʼda psikiyatristler üzerinden çıkışı şu düşünceye dayanmaktadır:

“Bir insanın düzene uymaması için, çoğunlukla aynı şeyleri düşünmemesi için zihninde, beyninde bir problem olması gerekir.” Ve ne yazık ki deliliğin modern günümüzdeki tanımına da uyan bir tanımdır. Günümüzdeki delilik kavramının tanımı, her ne kadar Orhan Hançerlioğluʼnun Ruh Bilimi kitabında ‘mani, psikoz’ olarak geçse de gündelik dilde ‘’çoğunluk olmayan, çoğunluğa uymayan bir olgu’’ olarak geçer. 


Peki bu noktada delilik keyif verir mi? Verirse kimlere verir? Bağımlılık yapar mı? Yaparsa tedavisi nedir ve nasıl tedavi edilir?


Keyif verir mi sorusuna girmeden önce, keyif kelimesinin bendeki karşılığından biraz bahsetmek isterim sana. -Ups el sürçmesi.-

“Agir selon la volonté de quelqu’un” Türkçeye ‘birinin isteğine göre hareket etmek için’ olarak çevrilse de benim önemsediğim şey buradaki biri olan “quelqu’un”.

Sahi, qui est tu? Ben, senin bilinç düzeyinde asla kabul edemeyeceğin ötekinim.


Bir sistemin ayakta kalabilmesi ve sürdürülebilir olması için ‘ben’ ve ‘öteki’ geliştirmesi şarttır. Tüm insanoğlunun asırlardır en iyi yaptığı şey de bu değil mi zaten? Bir öteki üzerinden kendisini, ‘ben’i koruma altına alması. Burada, ötekine olan oluyor gibi gözükse de her insan bile bile öldürür ötekindeki ben’i. Tekrar ve tekrar acılar içerisinde doğmak, derin nefes alarak vücudundaki tuzlu suyu akıtmak için.


Ve tüm bu noktada deli, ‘öteki’dir ve mutlaka kontrol altında tutulması gerekir.


İşin en keyif verici yeri de tam olarak burasıdır bence; çoğunluğun yüzmediği dehlizlerde tüpsüz dalış yaparak o suyun kaygansı dokusunu, milyon adet keskin bir şekilde ayıramadığın huzurla hazımsızlık arasında kalan bir duyguyu sana hissettiren anlamsız -ups bir el sürçmesi daha- uğultuyu tüm vücudunda hissetmek. -Herhangi bencil bir sebepten dolayı var olup ama hiç doğmamış olmayı arzuladığım zaman dilimi.-


Çoğu hastalığın teşhisinden sonraki tedavi yöntemi ‘’nedeni ortadan kaldırırsan etki de azalacaktır’’ düşüncesine dayanır. Tüm çektiğim bu ızdırabın nedeni ya biz’sem. Ben olsam, beni sonlandırmak; bir noktada ulaşılabilir bir durum, ötekini yok edemezsin biz olmadan.

Ölümü arzulamak, tüm bu cümle kalıbını eyleme dökmemi engelleyen arzu bu cümlenin içerisinde varlığıyla bana gülümsüyor. Unutma insanoğlu kendisini gıdıklayamaz.


Ve en nihayetinde deliliğe dair düşüncelerimi Aristoteles’in şu sözleriyle sonlandırıyorum:

"Il n'y a point de génie sans un grain de folie.’’

(Delilik tohumu olmayan dahi yoktur.)