Çiçek ektim mezarlığıma.

Soğuktum, tenim üşümüş. Bir parça çelimsiz kalmış vücudum.

Henüz batmış tepemde güneş.

Kalbim, neredesin?


Ellerimi tuttum karanlığın içinden. Kabuk mu bağlamışım?

Böcekler dadanmış parmak aralarıma. Oysa hiç kirli bırakmazdım.

Tırnaklarım uzamamış. Çok uğraşırdım uzaması için, boşuna olmuş.


Beyaz gökyüzünde sarı güneşi seçemedi gözlerim; yokluğumda, karaların içindeki beyaz ayı arar olmuş. Halbuki pek severdim gündüzleri, yazık olmuş.


Ellerimle suladım toprağımı. Çorak kalmışım. Yüzümdeki çatlakları iyileştirmeye çalıştım. Bakım bile yapmazdım bir zamanlar, isabet olmuş.


Bir ağaç kondurdum baş ucuma. Yaprakları alnıma değdi. Ellerimle suladım köklerini. Benden ona can, ondan bana gölge... Bırakmamışım çıkarcılığı, iyi olmuş.


Bugün geldiler ziyaretime. Unutmamışlar beni, hayret. Oysa pek hoşlanmazdım onlardan, ayıp olmuş.


Kaç kere soldurdum çiçeklerimi, unutmuşum. İnsan toprakken, çiçeği nasıl hatırlamaz?

Aklım, neredesin?


Rüzgarı hissedemedim. Bir şeyler tıkırdadı bedenimde. Böyle olacağını mı söylemişlerdi? Dinlememişim.


Çok bekledim çiçekler açsın tenimde; kuşlar konsun dallarına, o denli sağlam olsun.

Kupkuru tenim bir damla su istedi benden. Kuş resimleri çizip verdim ellerime. "Yetin," dedim.

Ruhum neredesin?


Kaşlarım çatılmış yine. Birini havada unutmuşum. Böyle mi veda ettim yani kendime? Bir "hoşça kal," diyemedim mi? Sevmezdim zaten vedaları ama bu gerçekten ayıp olmuş.