Şimdi bu ülkenin taşları kadar güzelim.

Yüzümde bir örtü,

hayatın izlerini saklamak bu kadar kolay.

Şimdi bu ülkenin taşları beni özler.

Kalbim teki olmayan bir çocuk ayakkabısı.

Yollardan beklediğim şeyler var.

Tuzlu suyun küçük balığı,

ben seninle olamam.

Şimdi bir dostun yaptığı kahve kadar

keyif vermez hiçbir şey.

Bazı şeyler

günün yirminci saati kadar yorgun.

Tutsam bu kapının kolunu,

açmaya takatim olmaz.

Üstümde çok umursamanın kayıtsızlığı var.

Kilolarca altın takar ruhuma

yine de parlamam.

Şikayet eder hayattan,

yine de yaşarım.

Kaybolmakla yalnız kalmak bile,

benim gözümde aynı kefede.

Ben geçince sokaklar

bir ömür daha büyüdüler.

Bugün buna, yarın biten güne üzülelim.

Şimdi zamanları birbirine karıştırmak vaktidir.

İnsanın makbulü,

kitabı okumaya sonundan başlayanıdır.

Kim üzdüyse Tanrı'yı bir peçete uzatsın,

öyle çok ağladı ki

ondan bendeki bu romatizma.

Bilirsiniz, kalbe iyi gelen şeyler yemek, boynumuzun borcudur.

Hoşunuza gitti mi yani bu olanlar?

Şimdi kalbim yağmurda ıslanmış bir bank.

Bazıdır bana kimsenin ihtiyacı yok.

Memnuniyetim kabullenişimden.

Ben bir balığı

sevemeyecek kadar korkağım.

Komedi filminde ağlayacak,

korku filminde gülecek kadar karışığım.

Çorba kaynadı söndürmezsem taşabilir.

Yani hayat,

bu kadar ciddiye almayı gerektirir.

Yani kalbim artık taşabilecek bir çorba kadar ciddi.

Ve sen, çorbanı ekmeksiz içecek kadar ciddiye al bir şeyleri.

"Sonra ne olacak?" deme.

Sonra ne olacağını bilsem,

oturup yazar mıyım sence bunları?

Hadi gel de, biz birer çorba içelim.