Sayıklamakla başladı her şey.

Varoluşunu yeniden oluşturan bir gök gürültüsü gibi,

Gözlerime batan bu sulu kindarlık.

Ve halklardan çaresizlikle söküyorum senin sarışınlığını.

Artık sarışın değil dünya dediysem,

Seni unuttuğumdan değil.


Süt kokan yalnızlıktan ürkme.

Kirletilmemiş bir yalnızlıktan,

Bir yüzü sisler ardında,

Bir gözü yemyeşil parlıyor.

Doğurulmayı hak etmemiş ıslıklar cümbüşünde,

Gövdene ser beni.

Çürüyerek lekeleyeceğim yalnızlığını.


Bu damarlı sergüzeştin paravanı saklıyor ellerini.

Olası bir çemberin dört dönmesi,

Ki iltihaplı menekşeler dikmezsin sen mezarlara.

Bu yangının dimdik omurgası.

Lezzetli bir ölümün yanına bağdaş kuruyorum.

Murdar ettirmem bu yörüngesiz okun kaburgamdan alacaklarını.

Ve kırmızı ormanlardan kozalaklar toplayarak inatlaşıyorum boynuzlarınla.

Tanrının gölgesi ağzımdan uzanıyor ayaklarıma.

Tanrının gölgesinde yok olmayacağım.


Hovarda aynaların boşluğu ikiye bölmesi kadar,

Zamanı kıran alacaklılar parmaklarımdan kesiyor ikirciği.

Islak bir vedayı uyutuyorum kucağımda.

Artık sarışın değil dünya dediysem,

Seni unuttuğumdan değil.

Böylece sayıklamakla başladı her şey.

Tanrının sayıkladıkları benim dilimden akıyor yeryüzüne.

Tanrının-

Sayıkladıkları-

Güneşe has-

Denize has-

Tanrıdan düşenler yeryüzüne.

Kesişen iki düşüşten biri,

Tekrar icat ediyor avuçlarımda seni.