Gözlerini kapatıp düşüncelere dalmanı istiyorum. Korku dolu bir dünyada, umutsuzluk ve kaosun hüküm sürdüğü bir yerde olduğunu hayal et. İşte bu dünyada varoluşun anlamı üzerine düşünmek istiyorum. Konumuz, karanlık bir köşede sessizce bekleyen ve içine düşen insanlarımızın trajik sonuçlarıyla dolu olan intihardır.


Albert Camus, insanın absürt bir dünyada yaşadığını söylemiştir. Dünyaya anlam katmaya çalışan insan, anlamsızlığın pençesine düşer. İntihar, bu anlamsızlık karşısında bir kaçış noktası olabilir mi? Friedrich Nietzsche ise "Eğer bir nedenin varsa, her şeyi tolere edebilirsin." der. İntihar, insanın bu nedeni bulamaması, varoluşun anlamını sorgulamasıyla gerçekleşir. İntiharın kapısı, varoluşun umutsuzluğunun sızdığı yerdir.


Dur, hala gözlerini kapalı tut. Zihninde, insanların boğulduğu bir düş kurdum. Bu düşte, insanların kederle beslenen düşünceleriyle boğuştuğunu hayal et. Düşündüğüm her bir an, intiharın acımasız gerçeğini yansıtır. Cesaretini yitiren insanlar, kendilerini ölümün kollarına bırakırken, toplumun sessizliğine gömülürler.


Emile Durkheim, toplumsal faktörlerin intihar oranını etkilediğini iddia etmiştir. Toplum, bireylere anlam ve bağlılık sağlamalıdır. Ancak modern dünyada, toplumun sağladığı bu bağlar zayıflamaktadır. İnsanlar, giderek yalnızlaşmakta ve kopukluk hissiyle baş başa kalmaktadır. Sosyal medyanın yükselişiyle birlikte, insanlar birbirleriyle sanal dünyalarda etkileşim kurmaya başladılar. Ancak bu sanal bağlar, gerçek birer destek sağlamaktan uzaktır. İnsanlar, içinde yalnızlık ve boşluk barındıran bir dünyada birbirlerini kaybederken, intiharın karanlık sularına sürüklenirler.


Bir an durup nefes al. Gözlerini aç ama hala karanlığı düşün. İntihar, bir bireyin özgür iradesiyle karar verdiği trajik bir eylemdir. Bu irade, insanın çaresizliğiyle sıkışıp kalmıştır. Cesaretini kaybetmiş bir insanın iç dünyasında, umutsuzluğun karanlığı hüküm sürerken, çıkış yolu yokmuş gibi görünür.


Arthur Schopenhauer, yaşamın acı olduğunu ve insanın bu acıyı sonlandırmak için intihar edebileceğini savunmuştur. Schopenhauer'e göre, hayatta var olan birçok acı, insana yaşamın anlamsızlığını gösterir. İntihar, bu acıların üstesinden gelmenin bir yoludur, ancak aynı zamanda bir çaresizliğin ifadesidir.


Sana gözlerini kapatmanı ve düşünmeni söylemiştim. Şimdi, gözlerini aç ve bu karanlığın içinde hâlâ olduğunu fark et. Bu deneme, intiharın karmaşık ve çetrefilli doğasını ele alırken, sana bir sonuç sunma amacı taşımıyor. Çünkü intihar, sonuçlanan bir eylem değildir, aksine sonlanmış bir umutsuzluğun ifadesidir.


Gözlerini açtığında, karanlığın hala etrafını sardığını görürsün. Bu dünya, umutsuzluğun zehirlediği bir yerdir. Her adımda çürüme ve yok oluş hissedilir. İnsanlar, hayatta kalmaya çalışırken çaresizliğin pençesine düşer. Umutsuzluk, onların kalplerinde derin bir yara açar ve karanlığa yürümekten başka bir seçenek bırakmaz.


Burada, kendi trajedilerimizin yaratıcısı olduğumuz bir düzlemdeyiz. İntihar, bu yıkımın zirvesidir. İçimizdeki acı ve umutsuzluk, bizi sımsıkı sarar ve her nefeste bizi daha fazla boğar. Her adımda dünyanın anlamsızlığına ve çürümüşlüğüne tanıklık ederiz. Özgür irademiz, bizi bu acının kucağına iter ve yok oluşun kollarına bırakır.

Toplum, bu trajedilerin sessiz tanığıdır. İntiharlar, gözlerden uzakta, karanlık köşelerde gerçekleşir. Her bir intihar, insanların içindeki kopukluğu ve yalnızlığı yansıtır. Modern dünya, bizi birbirimizden uzaklaştırırken, toplumsal bağlarımızı zayıflatır. İnsanlar, birbirlerine yabancılaşır ve ruhsal çöküş içinde kaybolurlar. Bu dünyada, umut solmuş ve acımasız bir gerçeklik hüküm sürer.


Söyle bana, bu kaosun nedenini görebiliyor musun? Yoksa sadece boğulan bir denizin ortasında kaybolan bir birey misin? Hayatın anlamını ararken, anlamsızlığın labirentlerinde kaybolmak kaçınılmazdır. Ne kadar çabalasak da, sonu gelmeyen bu çıkmaz sokakta sürünmeye mahkumuz. Her adımda, umutsuzluğun gölgesi daha da derinleşir ve bizi sarsar.


İnsanlık, acının ve çaresizliğin büyüsüne kapılmış bir tutsaklık içinde sürüklenir. Her bir nefeste, yok oluşun soğuk nefesini hissederiz. İntihar, bu yok oluşun en çarpıcı ifadesidir. Cesaretini yitiren insanlar, kendilerini karanlığın kollarına bırakır ve son bir isyanla çıkar yol ararlar. Son nefeslerinde, umutsuzluğun şarkısını söylerken, dünya sessizce izler.

İntihar, sonlanmış bir umutsuzluğun ifadesidir. Sonsuz bir karanlığın kucakladığı çaresizlik anlarının bir sonucudur. Ne Nietzsche'nin neden arayışı ne Camus'nün absürt dünyası bu acının altında ezilmiş ruhları kurtaramaz. Bu dünya, karmaşanın, yıkımın ve anlamsızlığın cehennemidir.