Dönüp dolaştığım

geçmişten eksik parça arar gibi

boşluğunu suyla doldurduğum o kuyu

belki batık bir deniz,

taşlara vuruyorum

kilit taşını aradığım bu hikayeyi.

kırılan her şey ne yakınmış kendine

bunu bir zeytin bir zeytine söylermiş 

yakınarak...

yakın

ırak...

Ses düşmesi!

kuyuya düşer

ve bulanık bir zamana terk edilir her şey 

uzun zaman sustuğum kimse kalmaz

şüphesini umrun gölgesinde tutarak

bu bilmem kaçıncı yanlışlık olarak kaldığım .

yine de

kalemin, kağıdın, yazılanın hatırı var

her gün şiir olunmaz

kırılanın hatırı var

gemiler ki yapılır rengarenk

mavinin hatırı var

kırmızı incinmiş bir inceliktir

o gemi dönmez

kuyuların da hatırı var!

yine de çıkılmaz yeni yolculuklara

ne gidilir ne kalınır

sade dönüp dolaşılır

araf, dönüp dolaşmaktır der kâhin.

geçmişe çağıran seslerin hatırı var.

önce unutulur diyor yaşlı iç ses

önce olan her şey unutulur.

ama bak ne diyor, hüzünlü olan

"kırk sesle yıkansam da gitmez kalbimden sesin"

öyleyse kalbi kurutmalı

bekleyen her şey kurur.

rüzgâr kimi zaman bu işe de yarar