Arabesk bir manzarada, Van Gogh'un fırçasıyla yaratılmış post-empresyonist dağın eteklerini döverek çiseleyen yağmur

ve tenim usulca bu kehanette, aslında gürültüyle

tenim gürültüyle çatlarken bir yanılsamanın dışavurumu gibi sonbaharda

Sonbaharın sonbahara yansıması gibi

Sonbaharın aynaya baktığı ve kendinden kaçtığı o anı canlandıran bir Tarkovski sahnesi gibi

Sonbaharın sonbaharı iki el ateş ederek öldürdüğü sahne gibi


Sonbahara bunu neden yaptığını sorma!


Hırpalanmış adamlar sabahlara kadar koşarak geçerlerdi gecenin duvarlarından

soru işaretleri ve ikircikler koşarak geçerdi hayatın son sahnesinde,

Cinema Paradiso'da o yangın çıkaran film şeritleri gibi

o film şeritlerinin yanan yanlarında, inden ine giderken kullanılacak atlar çoktan hazırlanmış ve herkes bir içe varmayı uğurlar gibiydi, teatral ve korkunç

Bir terminalde gibi, havaalanında gibi, bir atı sırtlayıp koşmak gibi

Zaman ayarlı bir kehanet ve hırpani birinin boş göğüs kafesinde oluşan alyuvar yitimi gibi

Boş bir valiz gibi zamansız süpernovada


Hırpani olana sonbaharı sorma!


Sağa çektim, hayat nabzımı ve solunumumu kontrol etti

Van Gogh'un fırçasıyla yaratılmış gökten kırmızı antikor yağmur yağarken

Yaşamıyordum, anlamadılar

Bagajdaki cesedim kahkahalarla kalbimin atıyor oluşuna gülüyordu 


Sonbahara nefesini neden tuttuğunu sorma!

sonbahar ki, genç yıldız için vakitsiz bir süpernova

ayrıktır