ne çok oldu,

ne çok oldu kirpiklerini göremedim.

sanki bin sabah ve binbir gece geçti,

ayrılık önce beni, sonra zaman denen o laneti bozup bozup tamir ediyor.


bir duvara yaslanıp adının arkasından dualar sıraladım,

Allah'ın beni sevdiğini göstermek için seni gönderdiğine inanırdım.

her şey hiç var olmamış gibi dinsiz, yurtsuz ve aynı kaosun içinde inci gibi düzenli...


hep böyle oluyor,

hep böyle bir anda büyüyor çocuklar.

annem beni ne çok korurdu, sokaktan ve aşktan.

annelerin bozamayacağı o karşı konması imkansız ve sonu belli hikayenin bilinmeyen kahramanı olmak.

dualar aşktan ve ayrılıktan muaf.


beni senden koruyacak ne bir dua ne de yeryüzünde bir kaçınılmaz facia var.

depremler olur içimizde sonra seller ve iç savaşlar.

insan kendi hayatından dünyanın bütün felaketlilerine alışkın ve hazırlıklı.

zaten bu yerküre,

küçük hayatların birleştiği bir felaketler arenası.


her şey için çok geç ve ayrılık biraz da hayalperest yapıyor insanı...

seni benden uzağa saklayıp kendimden korusaydım.

keşke her şeyi karınca gibi sırtlanıp olanlardan, incindiğin her andan seni korusaydım.


seni bir deniz kenarında, ormanda ve dağınık bir koltukta hayal etmeyi bırakmadım.

hayalperestler önce aşık, sonra acınası olurlar.

bu kendini yenileyen günlük hayat beklemeye ve geriye dönüp öylece kalmaya imkan vermiyor sevgilim.


peri masalları yok kira ödenen dünyada,

hayalperestler el üstünde tutulmuyor,

annen mutlu ol diye değil delirme diye sabahlara kadar Yaradan'ına sığınıyor.

bu akşam, yarın, yakın gelecekte toz yığının içinde yapamaz kalacağım.

elin uzak, gün uzak.