O yarı soğuk arabanın kapısını açmaya yeltenmek mi, o arabadan çıkmaya üşenmek mi daha ağır basıyordu -bilmiyordu uykulu küçük. Diğerinin kanatlarının altında sendelemekteydi.

Orada uyusa günlerce uyuyabilir gibi geliyordu, ama çok da üşüyordu ve insan bazen kuru bir gülümsemeyle ısınabilirse kim kılını kıpırdatıyordu? Kin, kılıcını çekiyordu rüzgarlı hava durumuna. Yanındaki ikisi bazen birbirlerine karşı çok soğuk davranırsa, uykulu küçük, sanki o arabanın kapısına dokunduğunda elinde oluşan ürpertiyi kafasının arka yarısında, bir de sol yanındaki ritmik oyuncağın sağ yanında bir yerlerde her tarafı dikenli bir top ağır ağır yuvarlanıyordu yer çekiminden bağımsız.


Uykulu küçükle birlikte sağ kapıyı kullanarak inen beyaz eldivenli, iki dudağının arasına yerleştirdiği yarıya kadar erimiş ve tüm soğuğa karşı direnerek tüten beyaz çubukla konuşmaya çalışırken biraz komik görünen göbekliye arada bir bakıp gelip gelmediğini kontrol ederken bir yandan da küçüğün en az hasarla bu soğuğu atlatması için çabalıyordu.

Göbeklinin komik göründüğünü küçük olandan başkası düşünmüyordu ki, kimse tebessüm bile etmiyordu bu anlarda. Göbekli hiç üşümüyordu çok kaydedeğer bir kesinlikte, ama beyaz eldivenli biraz üşüyordu sanki. Üşümek göbekliye göre ayıp bile geliyor olabilirdi. Sadece anlamsal kopuklara arada gülümseyen biri için ağır olmalıydı.