Bunların hepsini kısık sesle söylüyorum. Bir fısıltıyla bir bağrışın arasında kalmış bir sesle... Bunları gözlerinin içine bakarak söylüyorum. Göz bebeklerin dipsiz bir kuyuymuşçasına iniyor ve dibe ulaşmaya çalışıyorum. Bunları gözlerimin yaşlarla doluşunu umursamadan sana söylüyorum. Gözyaşlarımdan nasıl utandığımı ama yalnızken ağlamak için nasıl yakardığımı bildiğin için söylüyorum. 


Geçmişin gölgesi insanın peşini ne zaman bırakır? Söyle bana, sessizce dinleme, eşlik et zihnimi sızlatan diyaloglara. Doğru soruyu bulmak için çok uğraştım sanki, sadece bir cevap hakkım varmış gibi... O kadar yerinde bir soru olmalıydı ki başka bir soru işareti yer almamalıydı hiçbir cümlenin sonunda. Başka bir cevaba gerek duyulmamalıydı. Doğru soru nasıl bulunur? Geçmişten kurtulmak için hangi sorunun cevabıyla hareket edilmeli? Geçmiş derken sana anılardan bahsetmiyorum, insanlardan yakınmıyorum, taşındığım evlerde bir başkası oturuyor diye burkulmuyorum. Geçmişten kurtulmak derken sana kendimden bahsediyorum. Ama keşke o duvarın boyasını değiştirmeselerdi... Taşınırken bunu çok düşünmüştüm: ya boyadığım duvarın rengini değiştirirlerse? Ama ben de taşındığım evin duvarlarını boyadım ilk önce, renklerini değiştirdim. Kendi ayağıma çelme taktım. Kendi yolumda yuvarlandım ve düştüm. Kendi yolumda yaralı kalktım. Kabuk bağlayıp iyileşirken yürümeye devam ettim. Elbette duvarın rengini değiştireceklerdi. Dikkat et, herkes taşındığı evin duvarına dikkat eder ve hemen değiştirmeye çalışır rengini. Oraya dalmış olan gözlerin düşüncelerini ve hislerini hayalet gibi görürler belki...


Karşında ağlamaktan utanmadığım için bu kadar çok konuşuyorum. Sana, düşünürken ağlamamak için zihnimden kesip attığım şeyleri toparlayıp anlatıyorum. Bunların hepsini hala kısık sesle söylüyorum. İmdat, diye bağırsam ne için kurtarılmaya ihtiyacımın olduğunu sanırlar? İmdat! İmdat! İmdat!

Sokaktaki çocuklar bağırıyor, onlara kızamıyorum bile. Sessizliği bozacak bir şeye ihtiyacım var, böceklerin adım sesleri bile olabilir bu. Sakin ol, diyorum kendime. Sakince karşıla kapına gelenleri ve kapını kırıp içeri girenleri... Bu zihnime yapılan bir baskın, ellerimi kaldırmalı mıyım? Hala kısık sesim... Ama... İmdat! Bak, birinin ses tonuna göre kurduğu cümleye tepki verirsin duygusal olarak. Bak, noktalama işaretlerime göre yazdığım cümlelere tepki verirsin duygusal olarak. Bak, en fazla üç noktayı ve ünlemi göreceksin, bak. Hala kısık sesim! Bunları sana kısık bir sesle söylüyorum!


Bebeğim, ben kendi zihnime şafak operasyonu yapar gibi uyanıyorum. Bunları sana ben söylüyorum: kendin, kendim, kendimiz... İmdat! Seni senden mi kurtarmalıyız? Seni benden mi, beni senden mi, beni benden mi? Hangisi doğru soru? Cevaplar değişebilir, bu yüzden yanlış olması önemli değildir. Ama bir soru değişmez. Bu yüzden doğru soru, doğru cevaptan önce bulunmalıdır. Hatta belki doğru soru, doğru bir yoldan önce bile bulunmalıdır. Şimdi sus, bir soruya ihtiyacın kalmadan açıkladın her şeyi.