Sana bir sonbahar akşamı rastlamıştım

Çatık kaşların, uğursuz bakışlarınla.

Pencere önü bitkileri gibi dayanıklı fakat ilgiye aç.

Pencereni aç istedim, perdelerini aç.

Doyurmak istedim seni ve yeniden doğurmak.

Pusluydu yolumuz,

Sonuçta kimin kalbinden kimin kalbine, hangi vagon ne kadar yük taşır, bilinmez.

Sen bana çiçekler taşır mıydın, mahallesinde hâlâ top oynayan çocukların olduğu evine, sonbahar gecesinde.

Çok karıştım o sonbahar akşamı, şimdi sesin soluğun yok, gitmişsindir yine geri döneceğin bir yere.

İçimde bir yerlerde sen her akşam elinde ekmek poşeti, dönüyorsun evime.

Hiç bilmediğim odalarını gösterdiğin yüreğime başka kimseyi oturtamadım.

Rutubeti içinde taşımak zor, içtiğin sigara da çok ağırmış.

Tanıdık bir his de yok şimdilerde.

Kendine yabancı olanın kentinde kayboluşudur bu.