Yolun başındayız sevgilim.
Kapı aralığında, eşik başında,
Belki bir deniz kenarında,
Uçurtma olup gülen çocukların elinde,
Çiçek olup balın özünde,
Tekrardan yeniden doğmanın kutsal bir şekilde,
Peşinden koşuyoruz.
Hangi güzelliğin tanrıçasısın sen?
Hangi milletin peygamberiyim ben?
Koşarak geliyorum saçlarının ucunda kendime kazdığım mezara.
Kim bilir kimlerin,
Hangi gerçek âşıkların mezarları var şimdi orada.
Tam da orada.
O uçta.
İlkbaharımızı son kez yaşıyoruz?
Dişleri daha yeni yeni oluşan,
Ana rahminin kanını üstünden atamamış,
Süt kokulu bebeler doğuyor bu cinayet dolu coğrafyamızda.
Yeni ölümlerin habercisidir bunlar.
(Belki de yeni güzelliklerin...)
Okuyoruz, büyüyoruz ve sonsuzluğa gömülüyoruz.
Yeni şiirler yazamıyorum artık sevgilim.
Kitap okuyamıyorum.
Kahve içip sigaramı yakamıyorum.
O kadar, o biçim aciz bir durumdayım.
Öldürmeye çalıştığım vicdanım,
Tuzağa düşürdü beni.
Ben ölüyorum artık.
En kötüsü de yaşayarak ölüyorum.
Acı iliklerimden sert bir biçimde geçiyor.
Koca bir kaya parçası, dar damarlarımda dolaşıyor.
Beynim kafatasımı matkapla deliyor.
Göz göre göre herkesin önünde,
Fakat kimseler görmeden işkence yapıyor ruhum bedenime
Tanrı beni unuttu.
Belki de bütün bu olanlar ona saf sevgimi bahşettiğimden dolayıdır.
Cellatlar doğuyor.
Koruyun kendinizi.
Koruyun, koruyun,
Cellatlar yeşeriyor dağlarımızın eteklerinde.
Korunun, koruyun güzelliklerimizi...