Yürüyorum kirli kefenim üstümde

Artıyor yaşamanın kırılmışlığı

Artıyor mahallelerde kırgınlıklar

Karanlığa, huzursuzluğa meylediyorum içimden

Bir duvara bile seslenemiyorum.


Ben,

Küçük kuşlara ne dedim de küstüler böyle

Ne düşürdüm üstümden...

Neden ben susturmuşum gibi davranır ağaçlar

Bu şehir,

Neden yadırgıyor beni?


Oysa elim yüzümü onlar gibi yıkamıştım

Kulaklarımı, aklımı, ahtımı, burun akıntımı bile,

Onlar gibi tıkamıştım.

Neden elvedamı müjde görüyorlar?


Yürüyorum bilmediğim kuyulara

Kimse dön demiyor bana

Ölüm sürüyorum uğursuzluğumdan

Çocuklar bile bahsolunuyor


Kibrim beni boğmadı bilmediler

Kabrim boğar mı ölsem üstlerinden

Üstelik şiirsiyordum tuttuğum nefesi bile

Kutsuyordum elimden tutanı, gözüme bakanı


Yürüyorum, avcunu sıkıyor melekler

Pişmanlık tattırıyorum tanrıya

Cinayetler, büyükşehir hırsızlıkları, mukavemetler bile

Yazılıyor alnıma karasıyla


Ardımdan huzur gelir sanıyorum

Sarılır magrip maşruka

Kavuşur aykırı yakalar

Soğuk savaşlar biter akib-i dünyada

Silahlar imha olunur

Başını okşar emperyalist eller işçi çocuklarının

Öpüşür sınıfsal farklılıklar

Kan bile akmaz Kandehar'da


Varsın oturmasın kimse ıskatıma

Düştüğüm kuyu mezarım olsun,

Böcekler bile gelmesin başıma

Yine de yanmayasın derim,

Derim der!

Ağrıyan başıma yurtluk etmeyen dünya.


Karanlığım büyüyor şehir aydınlandıkça

Vurmuyor beni yeni nesil tabancalar

Çıkmıyorum fotoğraflarda


Tüketiyorum kalenderlerin sabrını

Dindarları alıkoyuyorum tapıncalarından

Beni gören hangi ölümlü varsa

Küfrediyor doğmuşluğuna


Yürüyorum yine de onların içinden

Onların kavgasına.


Yürüyorum.

Yakınına bile gelmediğim sevinçlerin,

Yaşamakların uzağına.