Küçücük parmaklarım heyecanla o olgunlaşmış elleri tutmak istiyor, gözlerim merakla şahit olmak istiyordu bir başka yerde bulunan bu bedene.

Duygularım hiç olmadığı kadar canlıydı. Gidip gelen ayakları, öylesine sallanan kolları, konuşan dudakları takip ediyordum. İki araç değişmiş ve varmak istediğimiz yere varmıştık.

Büyük bir bahçe vardı ve ben küçüktüm bu bahçede... Bahçenin içinde kara bir köpek heyecanla kuyruğunu sallayıp duruyordu. Belliydi ne çok sevdiği babamı, gözleri ışıl ışıldı köpeğin babama bakarken ve ondan bir şeyler beklerken... Biliyordu, bu beklentiye bir karşılık bulacaktı. Hafif inmiş bir topla babam, köpek ve ben oynuyorduk. O zaman anladım bir hayvanın içinde bir yeri beslediğini...

Koca bir ağaç vardı; altında da bir masa, sandalye ve tam anımsayamadığım bir çeşme olmalıydı. Babamın bir arkadaşı ve karısı bu koca ağacın altındaki gölgede oturup bir şeyler yemiştik ve yarım yamalak hatırladığım birkaç sohbet. Belki bilinçsizce hazırladığım bu ortamın yıllar sonra küçük, tatlı bir hikaye olarak kalacağından habersizdim. Babama ilk bu kadar yakındım belki de. Evden kopmuş ve başka bir yerde yine baba kız olarak bulunduğumuz ilk ortamdı burası.

Belki ağlayarak, ısrar ederek edindiğim bir zaferdi. Bu zaferle babamın evden çıkıp değdiği yerleri, yürüyüp gittiği yolları keşfederken ona eşlik etmem ne büyük şeydi.

Bir de bir bina vardı iki katlı, merdivenleri heyecanla çıkıyor. Onun oturduğu, çıkıp indiği yerlere basıp onu takip ediyordum. Onun evin dışında nasıl bir hayat sürdüğünü anlamaya çalışıyordum. Bazen bilinçsizce, ısrarla istediğimiz, yani belki de yüreğimizin istediği bir şey ne çok şeye zemin hazırlıyor ve o şeyi besliyordu. Ben buradaki babama ne kadar da yabancıydım.

Ama kabul edemediğim şeyler de vardı: Ben tüm iyi giden şeylere var gücümle tutunuyordum. Babamın o öfkeli halini siliyor, o bağıran halini siliyordum. Onu anlamak istemiyordum bu noktalarda. Sadece kendi dünyamı tanıyacak kadar büyümüştüm. Babamın derinlerine inemiyor, öfkelerinin nedenlerini bilemiyordum. Tek bilebildiğim onu yüreğimin suyunda enine boyuna paklayıp evin en güzel yerine koyma umuduydu. Ama o gün anladım ki babamın evin dışında da bir dünyası vardı. Ve babam bu dışarı dünyaya dayanıksızdı, insanlara dayanıksızdı, stresliydi ve derindi.

Bu derinliği kendisini ve beni yoruyordu, tüketiyor ve eritiyordu. Ufak şeyler ya da büyük şeyler vardı... Ben o zamanlar bunları çözemiyordum... Sonradan sonradan birbirimizi tanıyabildiğimiz için çok üzgünüm baba. Sen de bu dünyada çokça üzüldün...


Uzunca zamanlardan sonra kanepede öylece otururken, denizin küçük ayaklarının izlerini takip ederken parkelerden, yavaşça bir kot pantolonu elleriyle sıkıca tuttuğunu izlerken ben; denizin gözlerini bastondan dedesinin gözlerine doğru kaldırıp "Dede, dede, beni de götür." derken... Tebessüm ederek bütün hücrelerimde o küçük saydığım anıyı hatırlıyor... Ve kızım denizin dedesiyle çıkacağı yolda neleri keşfedeceğini merak ediyordum. Babama ısrar ederkenki o anı anımsıyor ve tebessümüm daha da büyüyordu. Ve sonra bir ses geldi... Bir beden eriyip gitti aniden... Bütün kuşlar göç etti bu şehirden.


Sevgili Deniz,

Kızım...

Deden seni ne çok seviyor, sana bakarken kendisini geçmişinden sıyırıp seninle yeni bir dünya kurup o dünyada sana olan sevgisine herhangi bir leke sürmeyecek kadar çaba sarf ediyordu. Ben de seninle babamı bir kez daha tanıma fırsatı buldum sevgili kızım...

Ama bugün anlıyorum ki

benim için öfkelendiğim, sevdiğim, tartıştığım, güldüğüm bir babam yok.

sadece anlattığım senin minik ayaklarınla babama koşman ve o anda aklıma babamla gelen son anı var.

Senin için çok üzgünüm, ikimiz de şaşkınız seni deden biraz hastalandı diye içeri koyarken. Babamın gözlerini bu dünyaya kapamak zorunda olan parmaklarım bu üzüntüyü artık kaldıramıyor. Başka paylaşacak kimsem yok acı ortağım. Bugün bu acıyı bu mektupla kaldırırken... Hayatın benim için çok zor olduğunu bilmeni isterim.

Senin keşfinin böyle yarım kalması zoruma gidiyor.

Artık yüreğimin suyunda değil, gerçek suyla yıkadığım babam benden çok uzakta.

Sana anlattığım bu anıda hep şunu bil, yüreğin hep gitmek istediği yerlerde olabilsin. Olabilsin ki sevdiğin tüm şeylere farklı açılardan bakabilesin ve başka şekillerde keşfedebilesin.


Seni çok seven annen.

Zeynep.