PART 1
Sebepsizce sinirleniyorum. Kepaze bir oyun bu. Arkadaşımın ikinci el, boktan bilgisayarında sürekli donup duran, ucuza alınmış, korsan ve konusu olmayan saçma sapan bir oyun. Arkadaşıma sesleniyorum ‘’kola da getirsene’’ -tamam diyor elindeki cipsleri masaya bırakırken. Arkadaşımın adı rıfık. O aslında yok ama ben ona rıfık diyorum. Benim adım da taci. Bir köpek adı gibi.
-Taco, diyor. Bana hep taco der. Taco, oyunu bırak da sohbet edelim diyor.
-Önce şu piçleri yeneceğim diye söyleniyorum, sebepsiz sinirim devam ediyor.
Oyunda iki karakter var üçüncüsü benim. Ve onları yönetmeye, pardon yönlendirmeye çalışıyorum. Sağa gidin diyorum, B sen de olduğun yerde dur. Ama B dinlemiyor, A sola gitmiş beni duyduğu yok. İşte böyle sinir bozan bir oyun bu.
Canım cips çektiği için oyunu durduruyorum, ama A ve B durmuyor. A, B karakterlerin adı, onlara ad vermeye üşendim. A zıplamaya, B A’yı dövmeye gidiyor. Kısık sesle sövüp arkamda bırakıyorum bilgisayarı. Çünkü rıfık küfür etmemi sevmiyor. Zaten piç dedim diye bana kırılmış gibi. Ona bir keresinde yani ilk keresinde de piç demiştim. Bir hafta benimle konuşmamıştı. Ben de dersimi almadım tabii, çünkü bana hiçbir şey söylemedi, bana küfür ettin diye sana kırıldım demedi. Ben de orospu çocuğu dedim buna. Salak dedim, gerizekalı dedim. Aylarca konuşmadık. Sonra tövbe ettim, bu çocuk nazlı, ona küfür etmeyeceğim dedim. Hani ben de akıllıyım biraz. Ama rıfık’ı anlamak kolay olmadı.
Rıfık çok kendine hastı. Herkes sağından uyanıyorsa o bir anda lap diye kalkardı yataktan. Herkes su içip ekmek yerdi, o sadece ekmeğin içini yerdi. Çaydan nefret ederdi, sıra beklemezdi hiç. Bir sıranın sonunda olmaya tahammül edemezdi. Ne yapar ne eder en öne atardı kendini. Çok dayak yedik biz bununla. Ee sonra, hep pembe oje sürerdi. Ojeleri tükenince yine pembe cilasını yapar, bakımından hiç taviz vermezdi. Onu böyle kabul ettim.
Rıfık’a dönüyorum pembe ojeli narin parmaklarıyla cips yiyor. O kadar kibar ki insanda boğma isteği uyandırıyor. Yanına çöküp cipse dadanıyorum ben de. Kolayı dolduruyoruz, kola içiyoruz. Asidi kaçmış.
Rıfık diyor ki:
-Oyunu bırak da dışarı çıkalım millete sataşalım, diyor. O, milletle uğraşmaya bayılır. Bir keresinde balkona tünemiş gelip geçene küfür etmiştim, o da bana küsmüştü ama kıkır kıkır gülmüştü. Ve sonra dayanamayıp yanıma gelmişti, elinde bir kase siyah zeytin vardı. Ben küfür ediyordum, o da kafalara zeytin atıyordu. Ne eğlenmiştik ulan.
-Yok diyorum. Hiç keyfim yerinde değil, sebepsizce sinirlendim diyorum.
Neden sinirlendiğimi anlamaya çalışmıyor çünkü o zeki bir çocuk, sebepsizce diyorsam sebepsiz olduğunu kabul ediyor. Ama yine de endişeli, kafasını bir şeye koyunca illa yapacak. Kalkıp mutfağa gidiyor, bu evde yalnız başımızayız. Ailemi rıfık için terk ettim. Tüm akrabalarımla küsüz. Hiç arkadaşım kalmadı, rıfıktan başka. Komşularla da iyi geçinemiyoruz, bizden nefret ettiklerini söylüyor rıfık. Ben de umursamıyorum. Rıfık bana yetiyor. Rıfıkla sevgili gibiyiz bazen seks yapıyoruz. Bazen de hasmım gibi bıçakla dayanıyorum kapısına, bazen de halay açıp oynuyoruz, saçma hareketler yapıyor o, ben de tek başıma halay çekiyorum.
Rıfık mutfaktan elinde siyah bir poşetle geliyor.