on yirmi yıl sonrasından gelip kendimle konuşsaydım
yani o ben benimle konuşsaydı
deseydi ki seni anladım
deseydi ki duydum çileni ve aklını
seslerini ruhunun susturdum ben de yıllarca
tanır mıydım?
kim bilir.
gitsem beş yıl önceme
ve anlatsam
gözlerinin içine bakarken insanların
bilseydim olacakları bütün bunlar olur muydu yine?
ya da ben inanır mıydım kendime kim bilir?
öyle de olsa böyle de gelmesin hiçbir zamandan hiçbir zamana hiç kimse korkutuyor beni on yıl sonrası açıkçası en büyük korkum zamandır benim
insanı öldüren, süründüren zamandır.
yaprakların ağaç olduğu bir yerden geliyorum zaten ben
hep trenlerin bulut olduğu bir yerden ve bulutların adam öldürmediği.
kimsenin yakıp yıkmadığını şehirleri ne nefret için ne eğlence
tanrıların kimseyi öldürmediği
ve bir kutsalın başka bir kutsalı mutlak yok etmediği
bir yer var
oradan geliyorum
ve gitse de trenlerim başka umutlara başka kadınlara başka köylere
benden başka her yere gitse de yolculuklarım
ben işte oradan geliyorum.
ve öyle umutlu öyle sevinçli çıktığım o yolun
beş parasız bırakıp beni gün gün
umudumu elimden sevincimi yüreğimden
aklımı kafamdan soyarak
beni dımdızlak bu buz topraklarda bırakmasıyla işte
korkuyorum zamandan ben ona yetişemezsem
o beni yakalayacak diye
çünkü trenler görmez insanları
trenler de öldürür insanları.
çünkü zaman da bir trenidir insanın.