Yapışkan bir cahiliye devrine uyandık.

Affet sevgilim bu şartlar altında,

Sevemem seni.

 

Peygamberler geçiyor uykularımdan.

Uzanıyorum, tutmaya çalışıyorum

Bir türlü durmuyorlar,

Bir türlü duymuyorlar.

Duvarda asılı duran o büyük kitap,

Düşüp yeri deliyor birden.

“Allah’ım şiirim bitene kadar

Sana Tanrı'm diyebilir miyim?”

Diyor içinden fırlayan

Parmakları yırtık, mürekkebi bitik

O halde dünyanın en güzel şiirini yazmaya çalışan

Bir yaşam dilencisi.

Yanık kalbi sarkıyor dilinden.

 

Çok şiir yazdım bugüne denk

Hepsi birbirine benzedi.

Bugünse yeni bir şiir yazmayı denedim.

Yine beceremedim.

Belki de hiçbiri şiir değildi.


Bu yalnızlar cehenneminde

Çok ateşle konuştum külü aşk olan.

Merhametli ellerin yokluğu,

Kemikleri birbirine kattı.

Önce bedenler ardından kalpler kilitlendi.

Düşler kız çocuğuysa,

Düşüşler yalnız kadınları oldu.

Ve onlara takılıp hançerler savurdu kalbi âmâ toplumlar.

Bazen de o kadınlar güzel seven adamlara rastlaşıp

Mektuplar bıraktılar geriye.

Ama çoğu kadın ve adam

Kutsal dokunuşlarıyla dokunamadan sevginin tenine

Kalabalık yalnızlıklarda öldü.

Çocuklarıysa dünyaya gelmeden,

Toprakta biten bir çiçeğe dönüştü.


Yürekler içsel sıkıntılardan tüylendi.

Bir akşamüstü elimde kaldı,

Yaşanamamış günlerin tüylü cesedi.

Ve huzurun yaslanacağı yerde,

Korku kehanet gibi çöktü kentin üzerine.

 

Önceleri zombilerden, canavarlardan korkardım yalnızca,

Şimdi bir de insanlar eklendi bu zincire.

Bir alevin içinde kurtarılmayı bekliyor

Sanki tahta bacaklarım.

Beklemenin topuğunda külkedisine dönüşen ruhuma,

Ninni söylüyor guguk kuşu.

Et bastır diyor eskiler, geçer belki.

Etin acısını et alır.

NerEdesin?

Nasıl bulayım seni.

Ne bir prenssin ne bir ayakkabı var elinde.

Üvey babası kim bu sessizliğin?

 

Allah’ım n’olur kızma bana.

Burası insanı boğan modern bir cahiliye devri.

Sevgilim sen de kızma.

Yangının ortasında ilk kurtarılacak olan yüreğimi,

Görmedin hâlâ.