Olmuyor, özür dilerim,olmuyor işte. Yapamıyorum ben, bilmiyorum, anlamıyorum, anlamlandıramıyorum, nasıl yapabilirim, yapamam, zaten kimseye de 'ben yapabilirim' dememiştim, demiştim. Böyle bir söz vermiştim, hatırlıyorum. Önce kendime söz vermiştim, sonra da o'na. Neye dayanarak söz vermiştim, bilmiyorum.
Öyle bir bardak su verir gibi söz mü verilir? Ben vermiştim. Ben bütün zor şeyleri bir bardak suyu kana kana içer gibi kolaylıkla yaparım zaten. Bu nasıl korkunç! Biliyorum da, ne yapayım elimde değil. İnsanlar benim yanımda kalsın diye mi her sözü böyle kolayca veriyorum? Peki sonrası. O an her şey farklı, o an her şey farklı.
Dinleyin.
O an , vaat ederken ve her şeyi düşünürken içimde bir kahramanın yüce gücü oluyor. Hem de ne güç. Sanki bir dağı küçücük avuçlarımla yerinden edebilirim. Ama edemem.
Bir saat bulmuyor kendime gelmem. Sözü veriyorum, bir sürü gelecek planını karşımdakinin kucağına döküyorum ve bir anda elim ve avucum küçücüğe dönüyor.
Dünya'da bir anda yeniden olmam gerektiği gibi küçücük bir nokta oluyorum.
Benden iğrenmekte haklıyım, o'da haklı. Çünkü ben bir pencere açtım, güzel bir dünya varmış gibi davrandım kendime ve o'na. Sonra dedim ki 'bıçağım elimde'.
Bak! Ben bir katilim, başka da dünya yok! Sana açtığım pencereler çoktan zifir gibi gölgelikle sımsıkı kapalı. Ama ben ne demiştim, ne dersen haklısın.
Benim için bin kat daha zor. Hadi kendini benim yerime koy. Çürük kokan benim, sen arkanı döner gidersin. Ben bunun içinde hapisim.
İnsan olmak ne büyük mantıksızlık, gerçekten. Belki bundan evrenselmiş gibi bahsetsem, beni anlarsın. Küçük küçük planlar işte, sevmediğin böcekler gibi, mide bulandırıcı.
Ama ben kendi yanımda kalmak zorundayım, başka çarem yok. Ne yapayım , kendimi şirin göstermek zorundayım.
Uyumalıyım, ama tam kötü rüyalar saati.