Paul Celan - Ellerin Zamanlarla Dolu 


2021 yılını, uzun süredir bekletip aklımın bir köşesinde tuttuğum, Alman edebiyatının önemli şairlerinden kabul edilen Paul Celan'ın Ellerin Zamanlarla Dolu adlı şiir kitabı ile noktalıyorum. İlk olarak Celan'ın "Ölüm Fügü" adlı şiiriyle yolum kesişmişti. Bazen bir şairin tek dizesi insanın dikkatini çekmeye, aklını çelmeye yetiyor aslında: 

"Akşam vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü" 


Kitap, çevirmeni Ahmet Cemal'in "Paul Celan ya da Parçalanmış Yaşamın Estetiği" başlıklı, oldukça kapsamlı bir açılış yazısı ile başlıyor. Ahmet Cemal, sayfalarca süren bu yazı ile hem dönemi hem Celan'ı ve sadece onu değil, beslendiği edebiyat zeminini, çağdaşı şairlerden de örnek şiirler sunarak anlattığı, bu alanda yazılan en kapsamlı ve doyurucu bir açılış metnine imza atmış oluyor. Bu nitelikteki bir giriş metnini okumak büyük keyif. Yazı, Anna Seghers ve Georg Lukacs'ın arasında patlak veren 20. yüzyılda sanatın gerçekliği ve parçalanmış gerçeklik konularını irdeleyerek başlıyor, zira içinden geçtikleri bunalımlı dönem sadece sanatın değil "insanlığın ve insanı insan kılan bütün değerlerin parçalanmışlığı" sorununu ortaya çıkarmıştı. Bu durum yazıda geçen şu cümlede çok net ifade buluyor:

"Parçalanmışlık olgusu, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde özellikle Orta Avrupa'nın siyasal parçalanmasının sanata yansımasından ve sanat düzleminde bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmasından başka bir şey değildir." 


Yazının devamı büyük parçalanmalar ve yıkımın kol gezdiği Avrupa kıtasında yaşanan ağır koşulların gölgesinde şiir ve edebiyatın en iyi örneklerini sunan yazar ve şairlere değinerek devam ediyor. Birinci Dünya Savaşı'nın başladığı yıl intihar eden George Tracle'ın "Geceye Şarkı", yerinden yurdundan koparılıp bir bilinmeze doğru sürüklenen "kovulmuşların sonrasız yazgısını" anlattığı "Çingeneler" ve "Üç Rüya" şiirlerine yer vererek devam ediyor. Yazıda geçen diğer isimler Stefan Zweig, Rilke, Erns Fischer, Kafka, Pavese gibi umudu taşırken umutsuzluğun kıyılarında dolaşan, yersiz yurtsuz bırakılmış yazar, düşünür ve şairlerdir. Pavese'nin İkinci Dünya Savaşı sonrası "İnsana Dönüş" başlığıyla kaleme aldığı gazete yazısından da bölümler sunması benim için yazının en dikkate değer bölümlerinden. O yazıdan buraya eklemek istediğim kısım, ağır koşullar altında umutsuzluğa rağmen umudu nasıl taşımaya azmettikleri konusunu bütün çıplaklığıyla göstermesi bakımından önemli:

"Bizim söyleyeceklerimizi bekleyen insanlar var, yaşamın bir ortaklık, bir paylaşma olduğunu unutursak eğer, o zaman o insanları da kendimiz kadar yoksullaştırmış oluruz. Onlar, sözcüklerimizi eyleme dönüştürmeye hazır olarak, güvenerek bizi dinleyeceklerdir. O insanları düş kırıklığına uğratmak onlara ihanet etmekten, aynı zamanda da kendi geçmişimize ihanet etmekten başka bir şey olmayacaktır."


Bu noktadan sonra Celan'ın hayat hikayesine bakacak olursak Yahudi asıllı Romen şair, İkinci Dünya Savaşı döneminin önemli bir bölümünü toplama kamplarında geçirmiş, ailesinden ağır kayıplar verse de kendisi sağ olarak çıkmıştır. Ama hayatı ve ortaya koyduğu eserler bunun sonucu olarak bu yıkımdan büyük izler taşıyacaktır. Kendisi gibi hayatına bir intiharla son veren Polonyalı yazar Borowski'nin kitapta geçen "insanların ağır ve kanlı didinmesi", Celan'ın hayatının da tek cümlelik ifadesi olabilir. Şiirini, ölüm, sürgün ve Tanrı'ya olan küskünlüğünü ifade eden imgeler üzerine kuran Celan, "Ölüm bir Alman ustalığıdır" der bir şiirinde.  


Hermetik (kapalı) bir anlatımı benimsediği için çalışmalarını, yaşadığı dönemin siyasi ve toplumsal gelişmelerini bilmek önem kazanıyor ve bu sebeple kitabın başındaki giriş metni hayati öneme sahip. 


Celan İkinci Dünya Savaşı bitiminden hemen sonra "Böyle bir kıyımın ardından artık şiir yazılamaz." demesine rağmen 1970 yılında kendisini Seine Nehri'ne bırakana dek yazmaya devam etmiş. Ahmet Cemal'in şaire ait on tane şiir kitabından titizlikle seçtiği şiirlerden oluşan bu seçki, Gölgedeki Bir Kadının Şansosu şiiri ile başlıyor, Bertolt Berecht için yazılmış bir başka şiirle yolculuğumuzu noktalıyor. Buraya öne çıkan bazı dizeleri ekleyerek yazımı sonlandırmak istiyorum:


"Ve o fırtınalarla mavilenmiş gözlerin, dünyaya gökyüzünü sunuyor"


"Ben ancak ben olduğumda sana dönüşebilirim"


"Bense, bomboş bir yoldan başka bir şey değilim senin yüreğinde!"


"Akşam vakitlerinde içmekteyiz sabahın kapkara sütünü"


"Sizler, ölümün değirmenlerinde müjdelerin beyaz ununu öğütüp, bütün kardeşlerimizin önüne koymaktasınız. Bizler zamanın aklaşmış saçlarını sallıyoruz."


"Zamanı geldi artık bilmelerinin

taşların çiçeklenmesinin

Bir yüreğin tedirgin atmasının zamanı geldi

zamanıdır artık zamanının gelmesinin"


"Beni de dönüştür acıya

Beni de kat bademlerin arasına"


"Dilsizleşiyor ortalık, sağırlaşıyor

gözlerin arkasında

Zehrin çiçek açtığını görüyorum

Her sözcükte ve her kalıpta


"Kimse yoğurmuyor bizi topraktan ve çamurdan,

kimse sözünü etmiyor tozlarımızın.

Kimse."