Bana iyi geleceğine inandığım ne varsa gözlerimin önünden kaldırıp bir köşeye fırlattım. Ziyadesiyle her şeyin açlığını çekmeyi kendime ödül olarak görüyorum. Şahsen isteklerimin gerçekleşmesi bir noktada beni mutlu ve kıvançlı kılsa da neticede kendime evirilmek adına zorlayıcı ve bunaltıcı meselelerin üstesine gitmem gerektiğini biliyorum. 


Nedir bu iyi gelecek şeyler?

insanı duygusal tarafıyla sevindiren,

insani yönden gururlandıran yegane küçük sevinç(mutluluk) öbekleri diyebilirim.


Ancak bunların müthiş bağımlılık özelliği vardır. İnsanın bir kereye mahsus tadına bakması, hayaller kurması akabinde yerlere hızla çarpmalarına sebebiyet verecektir. Fakat bu küçük mutlulukların bağımlılığına bulaşmış kişiler yere çakılmalarına aldırış etmeden tekrar zehri solumaya ve düşüncelerinde yükselmeye başlarlar. 


Aslında küçük mutluluklar insana doyurucu haz sunarken bunun ötesine ulaşılmaya çalışılması, insanın doğal gerçekliğinden kopmasına neden olacaktır. Mutluluğu bağımlı hale getirmiş kişi ya da kişiler toplum nezdinde saf kişilerdir ve bunların topluma kazandırılması oldukça güçtür.


Ben de bana iyi geleceğine inandığım tüm mutlulukları bir köşeye bırakmaya karar verdim. Hayatın bana sevinç vermesinden ziyade zorlayıcı taraflarıyla karşılaşmamı sağlaması, benim için inanılmaz tecrübelere sebebiyet vereceğinden has sevgiyi ve mutluluğu o an yaşamayı yeğlerim.


Herkesin sahip olmak istediği mutluluklara yönelmem kendimi kandırmama vesile değil midir? Her bir kişinin isteğine baktığınızda çoğunluğu, yine çoğunluk tarafından kabul görmüş sevinçlere layık olma istekleriyle örtüşüyor. Bu seçimler zorluk derecelerine girmekten kaçınan kişilerin seçtikleri yoldur.


Ben zamanında bu yolu çok arşınladım ve neticede elimde veya zihnimde kalıcı düşündürücü veya benimseyici hiçbir eyleme tanık olmadım. Zamanın fütursuzca geçmesini kayıtsız gözlerle izledim durdum. Kayıplarımın çokluğuna ne zaman vardım derseniz, bir gece uyumadan önce düşler kurmaya çalıştım. Ne hikmetse o gün zor ve beni yıpratan o meselelerin üzerinden geçerek kendime bir anı veya düş sahneleri hazırlamak istedim. Yola çıktığımda gördüm ki beni zorlayan hiçbir anı veya eylem görünürde yoktu. Yüzeyi tabiri caizse pembe bulutlar sarmıştı. Her bulut parçası mutluluk naraları yükseltiyordu. Bu değildi benim özüm, olamazdı.


Küçük mutlulukları kendime bağımlı hale getirdiğimi anladığım o gün, yaşamın zorlayıcı taraflarına kendimi çektim. Tabii bu kolay olmadı. Öncesinde insanların yaşadıklarına tanık oldum ve oradan yola koyularak kendimi empati dünyasına davet ettim. Kişilerin sorunlarını kalıplaştırıp kendi önüme koyduğumda, bu sert yapıyı parçalarına ayırmam için kolları sıvadım. 


Şu bir gerçek ki her insanın hayatı ve sorunu diğerleriyle benzerlik gösterebilir ancak mücadeleler farklıdır. O vakit insanların hiçbir sorununu hafife almamakta fayda görüyorum...


Hafife alınmış sorunlar önce kişilerde onarılmaz hasarlara sebebiyet verir. Çünkü kendileri mücadeleye çekmedikleri sorunu başkalarının önüne serdiğinden ötürü, sorunları değersizleşmeye başlayacaktır. Bu da kişinin öz saygınlığını yitirmesini sağlayacaktır. Sorunlarını dinlediğiniz insanlara '' yol göstermek '' bir bakıma sağlıklı görünse de aslında kişi, dile getirdiği sorunu değersizleştirmiş olur. Bunun da farkına zamanla varacaktır. Sonrasında bu sorun silikleşip kaybolacaktır. 


Belki sorunun aşılmasına baktığımızda istenilen sonuç elde edilmiş gibi görünebilir fakat benim burada üzerinde durduğum tez daha çok kişilerin sorunlarıyla önce kendileri sonra kırıntılarını insanların önüne çıkartması tarafındayım. Bu kırıntılar içine fazlalık olandır. İstenilirse bu kırıntılar bir şarkıyla, bir haykırmayla ve ya bir iyilik gösterisiyle son bulabilir. Kişinin tamamen isteğine bağlıdır.