Sesin düşüyor üzerime
dalından kopan sonbahar yaprağı gibi
Onu savmadan bereketlendiriyorum
ay çiçeği tarlalarında sakladığımız
peygamber konağında
Aşkın otağından çıkıp, sana boyun bükmeden
Ve sana;
Güz dönemlerinden kalan, sıcacık o
Peygamber konağında.
Koşarım, yine ket vurmuşlarsa da;
kaderimin küflü taraflarına üfleyen,
zihnimin cesaretinden sıyrılmış,
işaret parmağı bana doğru dimdik.
Hayret! Gülümsüyorsun
-tıpkı bir namluyu tıkar gibi-
som altıncasına saçları parıldayan.
Koşarım,
Sen olsan dahi peşinden
O konakta duranadeğin.
Yağmur bizi ıslatmalıydı, bilemedim
Zor fakat akabilirdim balkonundan damlayıp yine dizlerine
Zor fakat konaklardan bahsediyorum bin dört yüz senelik
Ağzım, dişim neyim varsa kanım ve dilim
bir kedinin kuyruğuna bağlansa gerekti
Bomboş bir teneke gibi.