Vücudunu sarsan şiddetli bir titreme ile gözlerini açtı. Neden bu kadar çok üşüdüğüne anlam vermeye çalışırken sokakta boylu boyunca uzandığını fark etti. Nasıl buraya gelmişti, neden buradaydı bilmiyordu. Hatırlamak için çaba sarf etti ancak anılarının doldurması gereken yerde yer alan boşluk sanki onunla alay ediyordu. Hatırlayamamak en büyük lanetmiş, boşluktayım, anılarımı geri istiyorum diye düşündü. O sırada beyaz pantolonu ve beyaz tişörtünün kir içinde olduğunu gördü. Lekeler muhakkak çıkmalıydı, lekeli dolaşamazdı, hemen temizlenmeliydi.

Gözleriyle etrafı incelerken tanıdık sokakları, yolları görmek kalp atışlarını bir nebze de olsa normal seyrine döndürdü. Evi, şu an bulunduğu konuma yakın bir yerdeydi. Daha fazla düşünmeden koşmaya başladı. İlk adımını atar atmaz ayağında olması gereken ayakkabıların yerinde yeller estiğini fark etti. Çoraplarıyla koşuyordu, son sürat.

Apartmana vardığında tanıdık bir yüzle karşılaştı. Tanıdık bir yüz görmek onu ne kadar rahatlattıysa karşısındakini o kadar dehşete düşürmüştü. Ne işin var burada, nasıl geldin sen mi demişti? Duyamıyordu. Kulaklarındaki uğuldama, seslerin birbirine girmesine ve kafasının daha çok karışmasına sebep oluyordu. Evinin kapısına vardığında huzur duyduğu tek yer olan odasına bir an önce ulaşmak ve kendini tekrar güvende hissetmek için şiddetli bir şekilde kapıyı yumruklamaya başladı. Açan yoktu, hâlbuki annesi hep evde olurdu. Bir anda paspasın altındaki yedek anahtar aklına geldi.

İçeri adımını atar atmaz vicdan azabının havayla karışıp yüzüne vurduğunu zannetti. Azap maddesel bir varlık olup onu boğmak için gelmişti sanki. Vücudundaki titremeye engel olamayarak annesinin odasına doğru ilerlemeye başladı. Gördüğü manzara karşısında titremesi artık durdurulamaz bir noktaya varmıştı. Annesinin yatağı kan gölüne dönmüştü. Tam bu sırada annesinin sesi kulaklarında yankılandı. Bu lekenin temizlenmesi gerekiyor, o adam ile evlenmek zorundasın. Bu şekilde yaşamaya devam edemezsin, yaşatmazlar. En son hatırladığı şey elindeki bıçağın ağırlığı, ellerindeki kırmızılık, ellerindeki sıcaklık… Polis, doktorlar, hastane…

Cama doğru yaklaştı, bir an bile düşünmeden kendini boşluğa bırakıp boşlukla bütünleşerek elindeki tek düşünceye sarıldı. Unutmak isteyip unutamadığı anılar, yaşamak isteyip yaşayamadığı anlar insanın en büyük lanetiymiş.