Lemi öldü bak ciğerim, öldü sana diyorum!


Lemi severdi, evet severdi; seni, gözlerini, saçlarını... Sen yoktun o sıra bilmezsin, kim bilir neredeydin ve hala daha öylesin. Lemi'nin cildi soğudu ve kokmaya da başladı ama gözlerindeki sen hala önünde duruyorsun sanki...

Sen de bilirsin Lemi öyle neşeli bir adam değildir, yani değildi ama gözleri hep yalan söylerdi çünkü sen gitmiş halinle bile oradaydın, bu yüzden sen de yalancısın, söylediklerin değil ama hissettirdiklerin için utanmalısın...

Lemi olsa kızardı bana, sus işaret ederdi öfkeli gözlerle, en iyi dostuna bile böyle söylerdi...


Ama neden? Bunu hiç düşündün mü, daha doğrusu o sıradan hayatında Lemi'yi düşünmeye bir parça zamanın oldu mu o sana sana debelenirken. Lemi'nin iki lafından biri olan kadın neden susuyorsun? Söylesene, Lemi bu kadarını bile mi hak etmiyordu?

Yani tamam bebeğim, seni de anlamalı; diyorsun ki o suçluydu, sevecek bir beni mi buldu... Kesinlikle ben de aynı fikirdeyim, bula bula nasıl da seni... Her neyse, olmasına suçluydu ama cezası tıpkı hazreti peygamberin ölümü gibi Yahudiler onu zehirledikten sonra azar azar ve senelere yayılmış mı olmalıydı...

Özür dilerim, burada da suçun yok senin çünkü ikimiz de biliyoruz ki Lemi, sen ona en kötü sözleri de söylesen, tokat da atsan seni beklerdi, tıpkı ölmeden çeyrek salise önce olduğu gibi...


Lemi'nin yukarıdan bizi seyrettiğini düşünmüyorum, direkt sana bakıyordur eminim. Senden sonra o kimseyi ne gördü ne dinledi zaten. Herkesin fikrini aldı evet, ama her konuda mevzu senmişsin gibi senin isteyebileceğini düşündüğü şeyleri yaptı, öyle kararlar verdi.

Yine neden? Ah dur, bu defa biliyorum ben; Lemi bırak seni ölülere bile, ölürken bile adanmıştı, sadık değil adanmış...

Seninkine de yaşamak mı denir, yani demek istediğim topumuz Lemi'nin hayatında bir sen etmezken bile bize yaşattığı türlü hayat varken sen de kimsin? Bak, mesela bu soruyu duysa öldürmüştü beni, soruyu da öldürürdü eminim elinden gelse...


Ama Lemi öldü işte.

Sen de git artık durma burada. Ha eğer dersen ki omuzlamak istiyorum tabutunu...

Taşıyabilecek misin peki, Lemi'yi kaldırabilecek misin her anlamda, zira ölüm anlam ayırt etmez. Hem taşıyamazsan da taşıyamadığın Lemi değil sen olursun. Vicdan azabını kastetmiyorum çünkü sende öyle bir şey olmayacağını biliyorum... Sadece, Lemi'nin içinde baştan sona bütün bir sen olduğu için söyledim bunu, seninle alakası olmadığına onu asla inandıramadığım kadar iyi bir sen...

Bela bitti bak, baş belası Lemi'nin üzerine ilk toprağı sen at bakalım, al. Hadi ama güzelim, artık yeterince gelemez. Bence şimdi ölmemeye bak sen, yaşarken ondan kaçtığın gibi. Özellikle de varsa vicdan azabından...


Yıllardır ona söylediğim bu lafı şimdi sana söylemeliyim, çünkü eminim öyle isterdi bu defa...

"Unut onu..."

Hem sen Lemi gerçekten terasın mutfağında, kuru fasulye pilav yedikten hemen sonra kalp krizinden mi öldü sanıyorsun? Hayır tatlım hayır, Lemi ne zaman ölmedi ki? Biraz tevazu, biraz da bizleri incitmemek için dile getirmedi sadece gömülmesi gerektiğini...



İntihar ederdi Lemi, evet bunu yapabilecek kadar bile gözü dönmüştü. Önce dinden çıkma korkusu durdurdu onu, ama ikinci olarak durduran korku ise yine bir gün gelirsen de onu bulamazsan diyeydi, aklınca sana layık bir adam olmayacağını düşünüyordu intihar ederse...

Sen geldin de ne işe yaradın bak, daha ağzını dahi açmadın çünkü söylediklerim karşısında boğazına kadar haksızsın. Şimdiyse sakın tutup "Ne yapabilirdim?" deme bana, ikinci şansı verdiğin onca kılıksız uğruna ilk şansı verebilirdin, onun her gün defalarca gelmeni denediği gibi, bir defacık gelebilirdin... Emin ol doyumsuz değildi Lemi, hatta bana kalsa bir dakikayla bile yetinirdi. Saniye olmazdı belki, o da sırf kendi içindeki sevgiyi sana aktaramamaktan ödü patladığından...


O çiçekler hep elinde mi duracak...