Aslında limanlar
Bir gemi gelsin diye değil,
Bir ağıt yakılsın diye varlar.
Soğuk bedenleri taşa kesmiş ölülerin
Kavuşamamış sevgililerin ve
Bir konteynır dolusu insanın acılarını harlar.
Aslında limanlar
Bir turuncu yangın gibi saçlardan yapılma,
İnce kazaklar giymiş kızların
Üşüyen ruhlarına, katmanlı bir atlas yorgan gibi serilen
Bazısı cesur oğlanların yüreklerini darlar.
Koşan ayaklar kopar, dağlar dikilir
Limanların kibri elbet derinden gelir
Ve bilmelisin ki
Hayat da böyledir İsra.
Uğurlanmak üzere yapılmış betonlardan,
Ve uğurlanmak üzere yapılmış beton adamlardan
Kaçmalısın.
Yüreğin seni bir sandala götürüp atarsa binmelisin,
Bazen durakta beklemek değil, yürümeyi seçmelisin.
Kopmuş uzvunu er meydanında bırakan teğmen gibi
Yeri geldiğinde kimliğinden vazgeçmelisin...
Aslında limanlar İsra,
Bir şehri sollamanın en huysuz yoludur.
Freni patlak bir şavrolet gibi,
Ne gelirse, kim ölürse düşünmeden
Çekip gitmeyi gerektirir.
Fakat bilmelisin ki
Kaburgasından çıktığını ilk görüşten anladığın
O iki elmacık kemiğine dair
Havva’nın kandığı şeytanla
Belki tasavvufi bir empati de yaparak
Yanan o limanda,
Üstüne yedi bıçakla
Kaçmayı tercih etmeyeceksin.
Çünkü insan kaçmak istemediklerinden de sorumludur İsra,
Bir çift gözden, bir şehirden, tahta evlerden
Limanlardan da sorumludur elbet,
Çürümüş ruhu çıkarıp çiçek açtıran betondan da...
Bilmelisin, adına türkü yakılmaz İsra,
Ne sen Ali’sin ne sevdiğin Mağusa
Ama yine de ölmelisin,
Kalbindeki limandan kaçamazsın nasılsa…
musâ hiram duvarcıoğlu
2024-05-20T01:55:22+03:00Mükemmel 🌹🌹🌹❤❤❤