Kapıdan çıkan Tuna'nın adımlarına karışan telefon sesi, ansızın rüyasından gerçek dünyaya çekip almıştı onu. Uzun süredir görmediği rüyalar yorgun düşen zihnini kıskıvrak yakalamıştı bu kez. Telefonun rahatsız eden zil sesini kapatıp ne olduğunu anlamlandırmaya çalıştı. Uzun süredir kullandığı ilaçları dün almayı unuttuğunu hatırlayınca tüm olanların sebebini fark etti. Bir yılda değişen hayatı onu nelere sürüklemişti, neler yaşatmıştı da bu hale gelmişti Tuna? Gördükleri yüzünden uyumak istemediği sayısız günden sonra çareyi bu ilaçlarda bulmuş; bir anlık unutkanlığı onu yine o kabusların içine atmıştı. Ayvalık ve Yasemin; kendisini iyileştireceğini sandığı, her geçen gün içine içine işleyen yaraların, kabuk bağladığını sanarken daha çok kanıyordu. Memleketinde kendisine reva görülen hayatı reddedip yüksek lisans bahanesiyle evden ayrılarak yerleştiği bu şirin kasaba, şimdilerde kabuslarının tek adresi olmuştu. Mimarlık fakültesini çoğu öğrenciden daha az zorlanarak bitirip eve döndüğünde babası onun için çoktan iş seçmişti bile. Memleketindeki şantiyelerinin birinde mimarlık adı altında pek çok iş yaptırılacaktı ve sırf babası için kabul edemezdi bunu. Yüreği bambaşka hayalleri besliyordu çünkü: içinde kendinden motifler bulabileceği bir yerde mimari tasarımlar üzerine çalışmak... Her şeyden önce işini seçemeyişinden ve ona fikri bile sorulmadan yakın akrabalarından biriyle evlendirilme saçmalığından kurtulmak için kaçmıştı. Küçük memleketlerin büyük gururu olan kültür, gencecik bedenleri sevgiyle tanışmadan sevgisizliğe mahkum ediyordu. Bahaneleri ardı ardına sıralayıp bir şekilde kaçtığı memleketi, kürkçü dükkanı misali şimdi ondan şifa bulabilme umuduyla döndüğü yerdi. Oysaki bir sene önce de şifa bulabilmek için gitmişti Ayvalık'a. Stüdyo evine yerleştikten sonra mekan arayışına girişip adını kendi koyduğu konağı kiralamıştı. Kısa sürede rustik dizaynın hakim olduğu restorasyon sonrası Mahfel adını verdiği bu konağı, kafeye dönüştürüp genel işlerini burada yürütüyordu. Mekanın sahibi oluşunu özenle sakladığı bu yerde iş arkadaşları varken sıradan bir müşteri gibi davranıyor, hayatıyla ilgili her gerçeği açığa vurmayı sevmiyordu. İş görüşmelerini, planlamaları yaptığı bu mekan ona hem huzur veriyor hem de ilham kaynağı oluyordu. Ailesine söylediği yalanlara değiyordu Mahfel'in içindekine verdiği iç huzur. Buranın sıradanlığı bile dışarının ilgi çekici tarafından güzeldi. Aylar geçti ve Tuna istediği düzeni az çok kurmanın getirdiği normalliği hazmedip işlerine odaklı bir döneme girdi. Mesleğine gösterdiği özen her işi farklı bir grupla yapmak istemesinden az çok anlaşılıyordu. Daha çok yüz, daha çok beden ve daha fazla deneyim onu hayatta kendisini en çok ait hissettiği şeyde güzel yerlere taşıyabilirdi. Her hafta tanıştığı yeni yüzler arasında geçip giden sıradan günler, yerini tek bir yüzün masumiyetine kapıldığı günlere bırakmıştı. Çokça beden arasında gözüne çarpan bu kız, adının hakkını verircesine yan yanayken sakinleştirici bir masumiyete bürünmüştü adeta. Onunla tanıştığı ilk günü, çok sevilen bir filmi izler gibi aklının bir köşesinde açıp seyre dalıyordu sürekli. Şimdi çok uzak olduğu o günler zamanında aşkı bulduğuna inandığı, içinde evini bulduğu başka bir ev sandığı Yasemin'in izlerini her köşesinde taşıyordu. Masumluğunun getirdiği sessizlik, hakkında pek bir şey bilmediği bu kıza adım atma korkusu uyandırmıştı Tuna'da. İş dışında pek sohbetleri olmaması aslında Yasemin'i normalleştirmesi gerekirken, sebebini bilmediği şekilde daha çok konuşmak istiyordu bu kızla. Kaç hafta geçmesine rağmen gerek tecrübesizliği gerekse korkuları yüzünden pek de ileriye gidip içinde yaşadıklarını belli edememişti. Yine de Yasemin'den olumsuz bir dönüt almaması içindekileri diri tutmasına ön ayak olup yeni yollar çıkarıyordu önüne. Onu kafasında o kadar berrak bir yerde saklıyordu ki hiçbir düşünce kirletemez, o yeri incitemez sanıyordu. Sıradan bir hayat yaşayıp ailesine destek olmak için bu işte çalıştığını sandığı bu kız, kendi gibi arkasında bir hikaye bırakıp kaçmıştı. Tuna her şeyden habersiz gün geçtikçe içten içe bağlanıyordu Yasemin'e. Akıp giden zaman Yasemin'in de Tuna'ya ördüğü duvarları bir bir yıkıyordu. O sessiz sakin kız aşkını bulan bülbül misali şakıyordu yan yanayken. Aşkın yenildiği yalanlar, gerçeklerin üzerini daha sıkı örtmek için söylenen söz öbekleri, Yasemin için sıradan bir duruma dönüşmüştü. Tuna'nın zamanla yaşadıkları ve yaşayamadıkları her gece farklı senaryolarda kardeşmişçesine birleşip üstüne gelecekti rüyalarında. İlaçlarını kullanmaya başladığından beri uzun süredir kafasında kurduğu Yasemin'le ilgili hikayeler aklını kurcalamıyordu, ta ki dün geceye kadar. Kabullenmeye çalıştıkça anlamlandıramadığı onca gerçek zihnine hücum etmiş şekilde olanları düşünürken, telefonunun sesiyle yeniden irkildi. Aylardır sesini duymadığı, kovaladıkça kendinden kaçan kadın şimdi bir telefon dokunuşu uzağında, olanları nasıl açıklayacağını merak ettiği Yasemin sahiden onu arıyordu. Sakinliğini korumayla anlık kriz arasında yaşadığı kriz Tuna'yı ne yapacağını bilemediği bir döneme daha sürüklüyordu.