Merhaba, ben Kenan. Yirmi altı yaşındayım. Mühendisim. Dikkat ettiyseniz sadece mühendisim dedim, önüne bir ek getirmedim. Neden sizce? Durun söyleyeyim; çünkü ben, malzeme mühendisiyim. Doğru söyleyin, duymadınız değil mi? Hadi, size beş dakika süre veriyorum. İnternet elinizin altında ne de olsa. Açın bakın bakalım, ne iş yaparmışız biz... Baktınız mı? Tamam, işte biz, tam da okuduğunuz işleri yapıyoruz. Sadece mühendisim dememin sebebi de bu işte. Malzeme mühendisiyim deyince o ne ki diye bir saat izah istiyorsunuz. Neyse.
Yirmi altı yaşındayım, mühendisim ve bekârım. Galiba kel olmaya başladığım için bekârım. Yoksa herkesin sevgili bulmak için yaptığı her şeyi ben de yaptım. Dar pantolon ve beyaz spor ayakkabı giyindim, babet çorap taktım. Kirli sakal bırakıp nargile kafelere takıldım. Haftada üç gün spor salonuna gittim. Küpe taktım, omzuma dövme yaptırdım. Gerçi şimdi düşününce, öyle hiç aslan kaplan muhabbetiyle, saçma salak geometrik şekillerle uğraşmadan, mesela alnıma "mühendisim, 46 bin lira maaş alıyorum, bekârım" diye yazdırsam daha mantıklı olurdu gibime geliyor.
Şimdi neredeyim biliyor musunuz? İstiklâl'de. Ne işim var burada? Hiiiç. Sadece denyoluk. Hiç de sevmediğim bir arkadaş alıştırdı beni buraya. Aynı firmada, aynı hafta başlamıştık işe. İki acemi birbirimizi bulduk işte. Sanki bir işyerinde acemi olmak çok büyük bir ortak paydaymış gibi. Birkaç hafta, iş çıkışı takıldık bununla. O da mekân diye buraya hapsetti işte beni. Neymiş efendim, istiklalsiz yaşayamazmış. Lan mal, istiklalde de yaşamıyorsun ki. Kıyıda köşede iki tane bira içip siktirip gidiyorsun. Bu mu yaşamak yani? Bir de şeyi tutturmuştu; "burada her türden insan var!" Yavrum, işçi işinde, marketçi marketinde, ev hanımı evinde. Taksicisi, pazarcısı, tamircisi, herkes işinde gücünde. Bir tek benim gibi aylaklarla, işsiz güçsüz züppeler var burada. Ne her türden insanı? Al sana tespit: "salı günü saat 14.30'da İstiklal'de olan herkes, bir ve tek bir insandır. O gün o saatte İstiklal'de olmak, en büyük ortak paydadır." Al bu tesbiti, siktir git. Peh, durduk yere kızdım bak. Durun ya. Adını da söyleyeyim de iyice rezil olsun piç. Cengiz'di adı. Cengiz Birlikçi! Denyo denyo tesbitleri vardı. Aslında tesbiti falan da yoktu; sağdan soldan duyduklarını satardı millete.
Evet, İstiklal'deyim. Boş boş geziyorum. Kafa dağıtıyorum diyeceğim ama dağılacak bir kafam da yok ki benim. Kafaya taktığım en son şey, yarı yolda sıkışan fermuarımdı. O saatten sonra ne yukarı çıkmış ne aşağı inmiş, "gömleğimin ucu acaba açık olan kısmı kapatıyor mu" diye gün boyu tribe sokmuştu beni. Yani gerçekten de başka bir şey hatırlamıyorum. Elbette gece uyuyamadığım zamanlar oluyor ama hepsi de bu kalibrede şeyler. O yüzden, geceleri uykum kaçınca, kendime kızdığım çok olur. "Ya hu, bari biraz anlamlı bir şey için kaçsaydı şu uykum" diye kızar dururum. Evet, kafam dağılsın filan diye gezinmiyorum. Bir amacım da yok. Ha, arada bir kızları kesmediğimi söyleyemem elbette. Ne de olsa yirmi altı yaşında bekâr bir erkeğim. Elbette kızları keseceğim.
Kızları kesiyorum ama içimden de bir oyun oynuyorum. Gördüğüm bütün güzel kızlardan bir çocuğum olduğunu hayal ediyorum ve onun neye benzeyeceğini bulmaya çalışıyorum. Şu uzun boylu, kıvırcık kız mesela. Şu işte, beyaz bluzlu olan. Bence kesin bir oğlumuz olurdu ve eminim benden uzun boylu olurdu. İnsanın çocuğunun kendisinden uzun olması da ilginç olmalı. Peki ya şu, iri popolu olan kız? Hemen önümde yürüyor, siyah kumaş pantolon giyinmiş. İri popolu olduğuna göre, benim gibi geniş omuzlu birini rahatlıkla doğurabilir bence. Belki de ikizlerimiz olur. İkiz... O da ne tuhaf ama. Düşünün, iki çocuğunuz var ve ikisi de birbirinin aynı. Öyle bir durumda ben, birinin suratını estetikle değiştirirdim her halde. Ne o öyle, aynı model arabadan iki tane almış gibi... Aaaa! İşte geliyor. Tam aradığım tip. Esmer, kalın kaşlı, güçlü kuvvetli bir kız. Benim gözlemlediğim kadarıyla, kızlar babaya, erkekler ise anaya benziyor. Şimdi bu kızdan bir oğlum olsa var ya. Harika olur. Esmer, iri yapılı, saz da çalar tabi. Peşinden gidip bir teklifte mi bulunsam acaba? Yok lan, dayak yerim durduk yere. Tüh, keşke az önce bahsettiğim dövmeyi gerçekten de yaptırmış olsaydım. "Mühendisim, 46 bin lira maaş alıyorum (Temmuz'da zam gelecek), bekârım!" Belki alnımdaki dövmeyi görseydi bir şansım olabilirdi.
Ahhh! Ahhhh! Ne istiyorum biliyor musunuz? Beni gerçekten anlayabilecek ve sevecek bir sevgili. İnandınız değil mi? Ne sevgilisi arkadaş. İnanın, şu an getirip de birini kollarıma bıraksalar ve "işte bu, senin sevgilin" deseler ve kız da her şeye hazır olsa, vallahi arkama dönmeden kaçar giderim. Çünkü onunla ne yapacağımı bilmem, bilemem. Benim şu saçma varoluşumu mahveder. Herkesten gördüğüm gibi sinemaya, tiyatroya, konsere filan götürürüm elbette. Sonra öper koklarım, sevişirim. Hatta belki çocuk bile yaparım. Ama işte bütün bunları, sağdan soldan gördüğüm için, doğrusu her halde bu diye yaparım. Herkes gibi severim, yani, sevmem. Biliyor musunuz, ben bu boş halimle öylesine mutluyum ki. Belki mutlu bile değilim. Ne önemi var ki?
30 Temmuz 2023
Gültepe