Da rat dat dat! Da rat dat dat! Da rat dat ra da ra da dat dat dat! 

Mırıldanarak ritmik adımlarla ağaçların arasında ilerliyordu kadın. Aniden keskin bir el hareketiyle dansa başlıyor hop durduruyordu kendini. Bu kadarına ne derler bilemezken ah bide içimdeki ritme tanıklık etseler diye düşünüp kıkırdıyordu. Bir an durdu, kocamaaan bir nefes aldı ışıldayan gözleriyle koyu göğe bakarken. Bir karış mesafedeki bulutlar yağdı yağacak durumdaydı. Bu basık hava bile öyle besliyordu ki o an onu, uzanmak istedi. Gökle yüz yüze olmayı. 

Etrafına baktı ne de olsa maniyi baskılayabilecek tek şey “elalemdi.” Neyse ki koşturan birkaç çocuk ve köpeğini gezdiren bir adam dışında kimsecikler yoktu. Bu şartlar altında mı özgür hissediyorum. Bu şartlar altında bile mi, diye düşündü kurumuş çimlere uzanırken. Spordan çıkmıştı o kadar tempoluydu ki esnemeye vakit kalmadan süresi dolmuştu. İşte tam dinlenmenin sırası düşündü. Gözlerini kapattı kollarını iki yana açtı anaç bir tavırla. Kucaklıyordu kollarıyla göğün arasında ne varsa. Orada öylece yağmuru beklerken -ki düşen ilk damlayı nasıl coşkulu karşılayacağını tahmin edebiliyordu- ruhu bir uçurtma gibi süzülüyordu. Zaman ağırlaşıyor, kadın kendini iyiden iyiye yere bırakıyordu. 

Naif rüzgar usul usul kulağına fısıldıyor kadını çocukken sıcacık yatağında yatıp rüzgarın uğultusunu ninni yaptığı zamanlara götürüyordu. Belki de bu havada, çoğu insanın pencereden dahi bakmak istemediği bu havada manisinin tutmasının sebebi buydu. Belki de çimlere uzandığı ana dek sobada kestaneler pişmiş üzerine sıcak süt içilmiş ve sımsıkı örtünerek yatırılmıştı yatağına. Ve sonra pencerenin önüne gerilen kocaman yastığın ardından duyduğu o, gök adamın sesi muhteşem ninnisini dinlemeye sıra gelmişti... Öylece uzanmış yatarken kadın bir koku ilişti burnuna; limon kolonyası. İki kesik nefesle teyit etti kokuyu. Basbayağı o, o bildik kokur zihninde gittiği o çok özlediği çocukluğu. Koca bir nefes çekti içine, özlemle manisi iç içe geçmiş gözlerinden minicik bir yaş süzülmüştü kulağına doğru. Onca meditasyon denemesine rağmen daha önce hiç bu kadar gerçekçi olamamıştı zihnindeki yolculuğu. Orada, o anda, o süzülen uçurtma, küçücük bacası tüten o eve ulaştı. Yumuşak ritimlerde kendinden çok emin bir halde dans ediyordu. Şimdi şimdi anlamlandırabiliyordu kadın manisinin kökenini. Ruhundaki uçurtmayı; onu ilk havalandırdığı o küçük bahçeli evdeki kendini, elma şekerine bayılan o kızı şimdi anlıyordu. İyi ki tanısız bir manikti. İyi ki yaşamda bu anı tadabiliyordu. Manik depresif değil manik manikti. İki uçlu manik. Havasına göre.