Deriyi söksem dikerim, o dikişi de öyle ama şu yarayı dikemiyorum. Nasıl dersen de, inan, bilmiyorum. Yapamamak. -mak -mek ekleri. Mastarlar. Masadalar. Kimin eli kimin cebindeymiş, oysa benimkiler masadalar. Şimdi olduğun yerde çakılmış bir çivi gibi durup ardına bi' bakıp, sonra tekrar bakıp. Yürümekle delirmeyi çarpmak ve düzelmeye bölmek, kendi içinde kendini bölmek. Ben bu yapbozu bile kaç parça olursa olsun tamamlarım, bilirsin. Kafama neyi koysam yaparım. Aklarım paklarım, o cifi döktüğüm yeri bembeyazlarım ama bu kafayı temize çekemiyorum. Kendimi tamamlayamıyorum. Ne yaptımsa da olmadı çünkü eksik bi' şeyi tamamlamak mezardakilerle konuşmak gibi. Bunda sorun yok zaten, konuşursun. Ama geri cevap beklemek, kendini o mezar taşının orada öldürmek değil de nedir? Söyle bana, seslen, sesini özledim. Karşılığında bağıran sesimi duyuyorum. Çağırmaları ve ardındaki kavgaları. Ama ben çok sıkıldım, çok fena darıldım, kırıldım. Hiç lafını etmedim. Yine de şimdi şu kapıyı çarpıp çıksam gırtlağımda atan sabrımla, arkası malum, gidilecek bi' yer yok. O zaman boşa o kapıyı çarpmanın manası da yok. 

İşte aynen böyle kızım, kuzum, benim kanadı kırık kuşum. Ağlasan ağıt yakıyor olursun, hâlâ aynı duaya el açmaya devam mı?