“İnsanlar düşündüğüm kadar kötü değil ama düşünemediğim kadar trajik.”


Demirkubuz’un tweet attığı şu sözleri benim gözümde Masumiyet ve Kader’in çıkış noktası, küçük bir özetidir.

Masumiyet bir Demirkubuz imzasıyla, kendiliğinden açılan bir kapıyla başlar. Demirkubuz filmlerinde yer yer karşılaştığımız bu olay, içerisinin ve dışarısının biricik hikâyelerini birbirine karıştırır. Üzerine kilitlendiğimiz ve dünyanın etrafında döndüğünü sandığımız konular ve olaylardan tamamen bağımsız gelişen ve icra edenler tarafından; en az, az önce odaklandığımız konu kadar biricik ve önemli olduğu hissettirilen şeylerle karşılaşırız. Burada önemli olan konunun gündelik, avamca veya ulvi olması değil, bizi, mütevazı kendimize getirmesidir.

Filmde bir başka öne çıkan özellikse Yeşilçam eleştirisidir. Otelin lobisinde hemen her an Yeşilçam filmleri izlenir. Filmlerin romantik, yapmacık, demagojik yapısı ve bunu seyircinin gözüne sokma çalışması gözlerimizin önüne serilir. Bunlardan en göze çarpanı, bir gencin ölüm sahnesidir. Genç; herkese karşı duygularını, düşüncelerini paylaşır; hepsiyle uzun uzun vedalaşır ve ancak öyle ölür. Aynı gece Bekir bir şey demeden, ardında bir şey bırakmadan sıkar kafasına. Elimizden ancak “Yazık oldu Bekir Efendi’ye” demek kalır.


Bu uzunca eleştiriyle beraber öylece “masumiyet”i vermez tabii ki Demirkubuz bize ki zaten Bekir’in o meşhur tiradında masumiyet ima bile edilmez. Hatta ve hatta tüm film boyunca kimse ima dahi etmez masumiyeti. Benim gözümde Demirkubuz “masumiyet”i iki şekilde yaratır:

Birbiriyle bağlantılı olan bu yaratımların ilki, tweetin ilk kısmından doğar. İnsanların düşündüğümüz kadar kötü olmaması… Filmde bu en iyi Yusuf üzerinden işlenir. Yusuf cezaevine, bir başkasıyla evli olan kız kardeşiyle kaçan en yakın arkadaşını vurduğu için girmiştir. İzleyici tarafından adalet terazisine oturtulan arkadaş için kadının verdiği izlenimin hafifletici nedenleriyle, eniştesinin hayıflanmaları çatışırken Yusuf’un daha çok tanınmasından dolayı arkadaş tamamen masum bulunmaz. Filmin sonundaysa Yusuf arkadaşıyla aynı kaderi paylaşır. Yusuf bir başkasıyla -hatta bir süre boyunca kendisinin tek umudu olarak gördüğü ve son çare olarak başvurmaya gittiği insanla- olan bir kadını istemiştir. Ama izleyici bu noktaya kadar Yusuf’un bu hareketinin etikliğini aklına bile getirmez, getirdiğinde ise bunun masumiyetine hükmeder. Çünkü artık Yusuf hakkındaki ilk izlenimlerimizi/düşüncelerimizi aşmış, hayatından parçaları bize göstermiştir.

Masumiyetin ikinci ortaya çıkışı ise daha çok Bekir’in tiradındaki “Kancık köpek gibi izini sürüyor itin.” cümlesinden doğar. Bu cümlelerle Uğur’un Zagor saplantısını eleştiren Bekir, kendisi de aynı şekilde Uğur’un izini sürer. Ama Uğur’un masum olmayışı Bekir’i masumlaştırır, hiç kimsenin masum olmayışıysa herkesi…


Tanıdıkça insanların trajikleşmesi, hayatlarında başkalarının dramatik etkilerinin olması onları daha masum gösterir bize. Bu konuda kovalamacanın ucu Zagor’a bütün suçu yüklemek, ilk masumiyet tanımımızla çeliştiğinden tam bir suçlu ya da “masum olmayan” bulamadan kalakalırız.


Senaryosuyla, Demirkubuz’un karakter yaratma maharetleri ve yönetimiyle, oyunculuklarıyla, masumiyete ve insana bakışıyla Masumiyet; Türk sinemasının en değerli eserlerinden biri olmayı hak ediyor.