Köy içinde, nalına mıh değmemiş bir at gibiyim.

Yularımın uzunluğu kadar evcil, çekice öfkem kadar yabaniyim.

Adına soluklanmak dediğim şu kısacık vaktin dolmasını bekliyorum asırlardır.

Kumsala diz çökmüş, denize isyan eden bir yunusun kırgınlığı var üzerimde.

Cigaramın sızıltısını bastıran bir yağmurda yıkanıyorum.

Derken, eski bir hatıranın yüreğimde kurduğu çarmıha geriliyorum.

Hep sonbaharın sonuna denk gelen sevinçlerimde,

kaçan baharlarıma ağlıyorum.

Sünepe bir bedene giydirilmiş ruhumu idam ediyorum her gece.

Sabahlarıma kar yağarken bir kibrit kutusunda kül oluyorum.

 

Hıçkırıklarıma, dörtnala koşan tayıma esir bedenim.

Yalancı kahkahalarıma meydan okuyan gözyaşlarıma kinliyim.

Soluk borusuna leblebi tozu kaçmış çocukluğumun

ve elimdeki hiçe çalan varlığımın öldüresiye dövdüğü hayallere gebeyim.

Boyumu geçip sonumu aşmış öfkemin doğumuna kırgınım.

Kayıtsız kalamadığım acıklı türkülerin ozanına değil lafım.

Ben o türküleri göğüsleyen göğsüme dargınım.

Gidişine kulak asmamışken yollar,

geleceğini umut eden yaşama sebebime kızgınım.

 

Ve

Bir şey daha var.

Bir an bile açılmamak için çabalayan bilincimin tam ortasında,

Kalbimin gök tavansız çıkmaz dehlizlerinde,

Kendime söyleyemediğim,

Sana asla söyleyemeyeceğim,

Onlardan gizlediğim...

Ellerim tiftik tiftik etmiş ruhumu uykumda,

Kendi kendinin kalemini kırmış yüreğim.

Sanrılar ve sancılar içinde kıvranıyorum.

Artık, ruhumu sünepe bedenime olduramıyorum.

Dilimin elleri farklı günahlara uzanıyor.

Kulaklarımın havuzunda, kendime itiraflarımın izdihamı yaşanıyor.

Bu hayata akşamdan kalma uyanmışım.

Gırtlağımda kusmuk tadı, ensemde bir ağrı, karnımda sancılı bir açlıkla

içimi yıkayacak bir kap su arıyorum.

 

Son sözüm:

Geri dönün ayakkabılarım!

Fikir yüzlü kızı aramıyorum.



Not: Bu şiirin daha anlamlı hâle gelmesi için bir önceki şiirime bakınız. (Fikir Yüzlü Kız)