Her defasında aynı yerde uyanmanın insanı bu kadar bunaltabileceğini düşünmezdim ama böyle bir yerde ve bu halde iseniz uyanmayı bile istemiyorsunuz. Basık bir yerde olmamasına rağmen sabah mı yoksa akşam mı olduğunu pek kestiremiyorsunuz. O yüzden bağırışların ve sirenlerin arttığını duyarsanız akşam olduğunu anlayabilirsiniz.


Çoğu zaman kafamı sağa çevirip dışarıyı izlerim. Bugün de her zamanki kasvetli havasından bir şey kaybetmemiş. Böyle de olsa dışarıyı izlemeyi seviyorum ya da başka yapabileceğim bir şey olmadığı için buna mecbur olduğumdan da olabilir. Her neyse.


Bahçeye göz gezdirdiğim zaman sürekli aynı şeylerin yaşandığını anlayacak kadar uzun zamandır buradayım. Sadece insanlar, bulundukları durum veya kiminle oldukları bir şekilde değişiyor. Bunlardan sıkıldığım zaman gözüme inen perde sayesinde küçüklüğüme giderim. Yani buradan biraz uzaklara, arkadaşlarımın çok olduğu zamana... Aslında burada da birkaç arkadaşım var. Annemin arkadaşı ve kızı ile bazen vakit geçiriyorum. Kızı beni sürekli ziyarete gelir. Yani gelirdi. Çünkü kısa zaman önce gelmeyi bıraktı. Sanırım kendi işleriyle oldukça meşgul ama aramayı ihmal etmez. Her gün konuşamasak da beni aradığı zamanlar sıkıldığım anlara denk geliyor. Böylece biraz daha uzun konuşuyoruz ama onunla konuşmak; yaptıklarını, okuduklarını, gezdiği yerleri anlatmasını dinlemek beni burada değilmişim gibi hissettiriyor. Aslına bakarsanız bu bayağı zor çünkü uzun zamandır buraya tıkılmış vaziyetteyim.


Kendimi yüzyıllardır buradaymışım gibi hissediyorum ama sadece sekiz yıl önce buraya kaydım yapıldı. Yani sekiz yıldır buradayım. Arkadaşlarımla okul bahçesinde oynarken bir anda kendimi burada buldum. Bundan öncesi dertsiz ve acısız zamanlardı. Anlatılanlardan dolayı ikinci sınıfı gözümde büyütmüştüm ama dedikleri kadar zor değildi. O kadar ödev de vermiyorlardı. Bu yüzden sürekli oyun oynar, şakalaşırdık. Gülmeden bir dakikamız geçmezdi.


Burada o kadar güldüğüm söylenemez. Bazen annemle ağlamaklı gülüşmelerimiz oluyor bazen de aynı odada kaldığım teyzenin kızının sayamadığım kadar çok kez anlattığı fıkralarına hiç duymamış gibi kahkahayı koparıverdiğimiz zamanları sayabiliriz. Ama gülünecek halde değiliz.


Onlar için çok üzülüyorum. En çok da kızına üzülmeden edemiyorum. Çünkü o kapıdan çıkmayı ne kadar çok istesek de onun, annesini yalnız bırakıp çıkmak istediğini sanmıyorum. Çünkü biraz önce annenizle havadan sudan konuşurken doktorla görüşmeniz gerektiğinde ya da en basitinden; susadığınızda, canınız bir şey istediğinde, temiz havaya ihtiyacınız olduğunda beş dakikalığına dışarı çıkmanız gerektiğinde geri dönmek istemezsiniz. Çünkü biraz önce aynı odada olduğunuz kişinin sen kapıdan girince seni hatırlamaması, kızını unutması an meselesidir. Kızının bazen buna alışması gerektiği için aldırış etmediğini düşünüyorum ama sonra öfkeyle karışık hüznü, onu "artık yeter" demeye zorladığı için göğsünün nasıl da hızlı inip kalktığını ve yüzüne bakınca aynı ağlamaklı tavrı takındığını gördüğümde, asırlar da geçse annesinin kendisini unutmasını sindiremeyeceğini tekrar tekrar anlıyorum. Öyle zamanlarda dışarı çıkıp bir müddet geri dönmez fakat aşağıya göz attığımda hıçkıra hıçkıra gözyaşlarını döktüğünü göreceğimi bilirim.


Bu odada, beni her zamanki halimden kurtaracak hiçbir şeyin olmaması oldukça üzücü bir durum. Odada küçük birer dolabımız, 2-3 kanalla yetinmeyi öğrendiğimiz televizyon, yataklarımız, vazodaki hediye getirilen kimi kurumuş çiçekler, bunlar yeterince sıkıcı değilmiş gibi bir de rengi soluk bir masa... En azından odada benden başka biri daha var. Teyze ile konuşmak istediğimde de kendimi küçüklüğümle dolu anılarda gezinirken buluyorum. Koşup eğlendiğim, özlediğim zamanlarda...


Burada kendimi avutmak için yaptığım bir sürü şey var denemez. Ama özel bir gücüm var denebilir. Karnım zil çaldığında saatin kaç olduğunu anlayabiliyorum. Görünmez olmak kadar uçuk bir şey değil ama sonuçta herkes yapamaz. Evet, kesinlikle özel bir gücüm yok. Sadece kendimi avutmak için söylediğim uyduruk şeyler. Burayı sevebilmem için bir şeylerin beni bu sıkıcı durumdan kurtarması gerek ama böyle bir şeyi henüz bulamadım. Burada bulunmaktan ne kadar sıkıldığımı anlatamam. Keşke tek başıma bahçede dolaşabilsem.


Bir saatten az vaktim kaldığı için bunları düşünmem normal. Benimle ilgilenen hemşirenin az sonra kapıda arabamla beklediğini görmem çok yakın. Onun yaklaştığını arabamın paslanmaya yüz tutmuş tıkırtısından anlayabiliyorum. Bu da ikinci özel gücüm. Evet, biliyorum. Bu da kesinlikle özel bir güç falan değil. Sanırım arabamın tıkırtısını duymaya başladım ya da öyle zannediyorum. Çünkü bahçeye inip hava almamın zamanı geldi. Her seferinde aynı ruh haliyle aşağı iniyorum. Belki bir daha bu bahçeyi bile göremeyebilirim.


Her ameliyattan önce biraz bahçeye iniyoruz. Son bir kez bu sıkıcı bahçeyi görebilmek için. Her seferinde bu biraz daha zorlaşıyor. Ameliyatlarım arttığından zorluğu da artıyor. Yürüyebilmem için her şeyi deniyorlar. İşte, tekerlekli sandalyem de geldi. Aslına bakarsak belki bu ânı tekrar yaşamam. Belki o bahçeye başkasıyla inmek zorunda kalmam, tek başıma bu işi yapabilirim ya da bahçeye inebilecek bir ben olmaz.