Kaç gün geçmişti, hangi gündeydik, neredeydim ve buraya nasıl geldim?

Bunlar aklımı birkaç anlığına yoran önemsiz sorulardı. Hiçbir haber yoktu. Bilemiyorum doktor. Hayatımda başarabileceğim şeylerin gerçekleşme olasılığının insanlara endeksli olmasına katlanamıyorum. Doğa yasalarında böyle bir kaide yok. İkiyle sıfırı çarparsan sıfır elde edersin. Bu kesindir. Hiçbir şeye bağlı değildir. Oysa sosyal yaşamda, yani insanların dünyasında kendi başına başarabileceklerin olasılıklara ve değişkenlere bağlıdır. Dünyanın en iyi kitabını da yazsan, en iyi şarkısını da söylesen alıcısını bulamazsan o en iyi olamıyor ne yazık ki.


Bir ev tanıdık geldi. Mahallemdeydim sanırım. Hava güneşliydi ve çocuklar okuldan dönüyordu. Belki de boşunaydı bu çaba, girseydim herhangi bir işe, çalışsaydım asgari ücretle, unuturdum kendimi, unuturdum derdimi belki de.


Sokağın başında oturan şu yaşlı adam, Onur Bey... Serseriler yine darp ediyor zavallıyı. Yüzü gözü yine kan içinde. Neyse dedim, çevireyim ki başımı girmesin derde. Yürüdüm yollar boyu, nereye gittiğimin bir önemi yoktu, yolda olmayı seviyordum. Hava kararmış, insanlar evlerine çekilmişti. Bir güvercin heykeli gördüm uzaktan, ona doğru yürüdüm.


Gece epey geç olmuştu anlaşılan, irili ufaklı beş köpek önümden telaşla geçti. Yüzüme bile bakmadı hiçbiri. Biraz içerledim ama aldırmadım. Tam önümdeki bir metre uzunluğunda ve yol boyunca devam eden, özenle ve biçimli budanmış çalıların yanında yürümeye başladım. Bir cırcır böceği olanca gücüyle haykırıyordu. Az önce yanımdan selam vermeden geçip giden köpekler gidecekleri yere varmış olmalılar ki onlar da haykırmaya başladılar.


Yol üzerinde yürümeye devam ederken gördüğüm bir banka oturdum. Ona ulaştım sonunda. Tam karşımda duruyordu. Bronzdan yapılmaydı ve başı sol çaprazdan cepheye bakıyordu güvercin heykeli. Uzun uzadıya inceledim. Sert ve güçlü bakışları vardı. Köpekler havlıyor, cırcırlar haykırıyordu. Arsız bir sinek de musallat olunca gecem tam bir kaos meydanına dönmüştü. Ben kovdukça o geliyor, kulağımın yanından geçip “işe yaramaz” diye fısıldıyordu. Biraz içerledim ama aldırmadım.


Kalktım oturduğum yerden, heykele doğru yürüdüm. Sertçe bakan gözlerine diktim gözlerimi.

“Sen ki özgürlüğün ve hürriyetin simgesi güvercin

Bir mahkum bile senden hür şimdi.”


Halimden iyiydi belki. Gaibe sıkışmıştı kendim. Ne solum vardı ne de sağım. Ne önüm vardı ne de ardım. Bir sevenim yoktu ya da düşmanım. İşte benim alaca yalnızlığım. İşte benim derdim ve kederim.


Aldım heykeli, gittim evime. Koydum evimin en güzel köşesine ve bekledim temenniyle. Uzandım üstümde ne varsa kapadım gözlerimi. Tanrım sıra sende, çünkü mecal kalmadı bende.