Vatansever, vefakar, yardımsever, dava adamı... Bu gibi isimlerle hala aklımızda ve yüreğimizde, saygıyla ve sevgiyle andığımız Mehmet Akif Ersoy, 20 Aralık 1873'te İstanbul'da doğmuştur. İlk eğitimini Fatih'te bir ilkokulda yapmıştır. Aynı yıllarda babasından Arapça dersleri almaya başladı. 1882'de ilköğretimini tamamladı. Daha sonra İran edebiyatı dersleri alıyordu. Bu da Mehmet Akif'in hem dil merakını hem de yeteneğini gösteriyordu. Lisesini mülkiyenin idadi bölümünde tamamladı. Bir süre sonra babasının vefat etmesi ve evlerinin yanmasından dolayı okulu bırakıp Baytarlık Mektebi'ne başladı.

 

1898'de 25 yaşındayken evlendi. Aynı zamanda gazetelerde şiirleri yayımlandı. Milli Mücadele'ye katıldı, mecliste Burdur milletvekili olarak görev yaptı. Daha sonra o dönemin milli eğitim bakanı olan Hamdullah Suphi'nin ısrarı üzerine yarışmaya katıldı. İlk başta yarışmaya para ödülü var diye katılmasa da sonradan para ödülünü bağışlama şartıyla yarışmaya katıldı. Mehmet Akif'in şiiri yarışmada tam 3 kez okutulup tüm vekillerin alkışları eşliğinde 724 şiir arasından birinci seçilmiştir. O güne yeni bir tarih atılmıştır: 12 Mart İstiklal Marşı'nın Kabulü...

 

Mehmet Akif hiçbir zaman para, ün peşinde olmayan paha biçilemez birisidir. Vatanseverliğini, vefakarlığını her daim göstermiştir. İstiklal Marşı'nı hiçbir zaman kendine ait görmez ve "Bu marş bu ülkeye aittir" der. Hatta "O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur." diyerek İstiklal Marşı'nı Safahat kitabına bile koymaz.

 

Mehmet Akif yazdığı şiirin her dizesinde, her kıtasında vatanseverliğini, vefakarlığını ortaya koymuş ve bu hisleri bizim de duymamızı sağlamıştır. Hem duymuş hem duyurmuştur.

 

Mehmet Akif’in mürekkebinden vatani hislerle yoğurmuş kağıdın üzerine düşen ilk damlası “Korkma!” olmuştur. “Korkma!” diye sesleniyor milletine. Korkulacak hiçbir şey yok, diyor. Millete ümit, iman telkin ediyor. Al bayrağımızın hiçbir zaman sönmeyeceğini söylüyor. Ben ezelden beridir hür yaşadım diye devam ediyor. Aslında oradaki ben, biz yani Türk milletidir. Ben diliyle konuşmuyor, biz diyor. Hür yaşamış ve hür yaşayan Türk milletine hiçbir milletin zincir vuramayacağını, zarar veremeyeceğini söylüyor. Vatan aşkıyla yoğrulan mürekkebi kükremiş sel gibi akmaya, çağıldamaya devam ediyor. Türk milletine sesleniyor: Arkadaş diyor, yurduma yapılan alçaklıklara boyun eğme, sessiz kalma, siper et gövdeni bu hayasız saldırıya karşı, sabret diyor, Allah’ın sana vaat ettiği güzel günler gelecektir. Belki yarın belki yarından da yakın… Çok kısa bir zaman içinde güzel günlere kavuşacağız diyor. Adeta kükrüyor şairin kalemi. Bak diyor, bilmeden, tanımadan basma o topraklara diyor. Toprağını tanı, kim olduğunu tanı. O bastığın topraklarda sen hür yaşayasın, kendi topraklarında esir yaşamayasın diye canını vatan yoluna vermiş askerler yatıyor. Sana dünyaları verseler de bu cennet vatanından sakın ha vazgeçme diyor. Bu cennet kadar güzel vatanının her bir karışında şehit kanı var, Allah benim her şeyimi alsın ama beni bu cennet vatanımdan ayırmasın diyor. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal! Artık savaşı kazandın, zafer senin, hürsün. Allah’ın vadettiği güzel günler geldi. Artık, izmihlal yani yok olma korkusu olmayacak diyor.

 

Eğer şu an hür bir şekilde yaşıyorsak, birilerinin baskısı olmadan veya ezilmeden düşünüp konuşuyorsak, her yerde al bayrağımız dalgalanıyorsa burada milli şairimiz Mehmet Akif’in de payı büyüktür.

 

Vefatının üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen Mehmet Akif’i hala anıp ve hatırlıyoruz. Şiirlerini hala gururla okuyoruz. Bu da şairimizin aklımızda ve yüreğimizde vatansever, tokgözlü, toksözlü ve vefakar olarak kalması sayesindedir. Bize daima okuyacağımız, öğreneceğimiz bir sürü eser ve dünyanın her bir tarafında göğsümüzü kabarta kabarta okuduğumuz ve her zaman okuyacağımız İstiklal Marşı’nı bıraktığı Mehmet Akif Ersoy’a minnettarız.