Selam, nasılsın… Ben iyiyim teşekkür ederim. Zaman ne kadar hızlı geçiyor değil mi? daha dün tanıştık ve bugün oldu. Çok garip gerçekten. Şimdi “bir gün çok kısa bir süre” diyor olabilirsin ama bir günde 1440 dakika var. Buda az geldiyse 86.400 saniyeye ne dersin. İşte şuan sana fazla gelmiş olabilir bu. Ve biliyor musun bende seni 156.400 saniyedir görmüyorum.


Her an görme umuduyla aynı yere gidiyorum. Yine aynı umursamaz tavırla aynı şeyleri yapıyorum. Etrafıma bakmıyormuşum gibi. Senin gibi mükemmel birisini görmemiş gibi yapıyorum. Sen gelirken belki yine seni görmemiş gibi yapıp yaptığım şeye devam edeceğim. Çünkü geçen geldiğinde de aynısını yapmıştım. Sanki seni görmemiş gibi. Bunu neden yaptığımı sorarsan bende bilmiyorum. Galiba öylesine yaptığım bir şey. Ama çok düşündüğüm zamanda bu öylesine yapılacak bir şey değil gibi duruyor. İnsan öylesini birini görmemiş gibi yapamaz. Evet, doğru bildin galiba egoma yenik düşmüş olabilirim ya da sen ne dersen. Seni izlediğimi seni beklediğimi düşünmeni istememiş olabilirim. Öyle olursa senin gözünde her zaman seni bekleyen bir adam olarak kalabilirim. Belki de düşüncelerin öyle ileri gider ki seni düşünen bir sapık olarak bile görebilirisin beni.


İnan ki kesinlikle öyle biri değilim. Sadece… Evet, sadece yaptığım tek bir şey vardı seni düşünmek ve bunu belli etmemek. Bilmiyorum belki de seni düşünmek güzeldi. Seninle geçirdiğimiz vakitlerden çok o geçirdiğimiz zamanı düşünmek güzeldir. Belki tamda şuanda yanıma gelsen gözlerime baksan belki düşünmekten daha mutlu edemezsin beni. Ama gözlerine bakmanın tam olarak nasıl bir şey olduğunu da bilmiyorum. Gözlerine bakmak için birçok fırsat geçti elime ama yapamadım çünkü korkmuş olabilirim. Orda kaybolmaktan korkmuş olabilirim. Gözlerde kaybolmak tehlikelidir. Her baktığın gözde seni görmektir mesela. Her baktığın manzarada görmektir o kaybolduğun gözleri. Onun ile uyumak rüyanın her anında o gözleri aramaktır. Güzeli ya da çirkini o gözlere göre seçmektir. Buna “aşk” diyebilirsin tabi bunun adı aşksa. Belki de tamamen saçmalıktan ibarettir ya da gelip geçici duygulardır. Bunun cevabını verebilecek tek kişi vardır onun adı da zaman. Her şeyin cevabını bilip söylemeyen zaman. Senin ne zaman o parka yine aynı yere geleceğini biliyor ama bana söylemiyor. Ne kadar alçakça değil mi? Söylese yine aynı parkta aynı yerde seni beklerdim. Gelmen için her dakika dua eder geldiğini gördüğüm anda zamana teşekkür ederdim. Belki de zaman takdir edilmeyi istemiyor ya da belki de bizim üzülmemizden zevk alıyor. Sen o parktan bir zaman geçtin ama ben bunu bilmiyordum. Ellerimden kayıp gitmeni izledi zaman. Bu onu mutlu etmiş olabilir. Belki bir umut bana üzülmüştür. Belki dili yoktur zamanın ve bana söyleyemediği için öylece köşeden beni izleyip gözyaşlarına boğulmuştur. Bende içimde olan umudun o kalan som damlasının gözlerimden akıp gidişinin çaresizliği ile baş başa kalmışımdır. Üzülmene gerek yok zaman. Her şey benim hatam her şey benim suçum bunun farkındayım. Eğer ki senin kıymetini bilsem onun gözlerine bakardım. Korkmadan sıkılmadan. Onun bana heyecan ile anlattığı şeyleri gözlerinin içindeki çocuktan dinlerdim sükûnet içinde. O çocuk bana olayları öyle güzel anlatırdı ki elimden tutup götürürdü beni uzaklara. Bu yaşamın boğukluğundan alp çıkartırdı beni. Gezdirirdi oradan oraya atlardık o hayalden bu anıya. Döndüğümüzde yorgun hissetmezdim o kadar gezintinin üstüne. Çünkü huzurun verdiği dinginlik kaplardı bütün bedenimi. Ve belki de sadece 5 dakika geçmiştir fani dünyada. Gösterdiği o kadar güzellik yetmezmiş gibi bana senin değerini de anlamam için yapmıştır bu şovu. Biliyor musun keşke seni daha önce anlayabilseydim. Belki her dakikamı dolu dolu yaşayabilirdim. Şimdi neyi düşünüyorum biliyor musun? Belki de bir daha asla görmeyeceğim seni. Bu kalabalık ve boş dünyanın içinde ikimiz de kaybolup gideceğiz. Belki bir bakmışsın zaman bize kıyak geçmiş. İlerde.. Belki bir gün… Her şeyin çok güzel olduğu o yerde. Gözlerinde.