Salıncakta sallanmak. Geçmişte herkesin yaptığı, hala beyninin bir köşesinde salıncak gördüğü zaman canlanmayı bekleyen. Bizi tekrardan mutlu etmek ve o harika zamanlarımızı yaşadığımız, tekrar keşke yaşasam dediğimiz günlere götürecek o anı. Hiçbir şeyi umursamadan her günü eğlenmek için yaşadığımız günlere elimizden tutup götürmek için bekliyor. Salıncakta sallanmak sanıyorum ki hiç kimse için basit bir aktivite değildir. Hepimiz için ilk aksiyon dolu anımızı yaşadığımız yerdir. Bir kuşun hislerini anladığın, gökyüzüne dokunduğun, seni tutan hiçbir şey olmadan özgürce yaptığın. Rüzgâr ile dans ettiğin, havanın yüzünü hafifçe okşamasına izin verdiğin tarif edilemez aktivite. Maalesef bu aktiviteye ulaşmak artık o kadarda kolay değil. Artık parklarda çocuklar için tasarlanmış güvenlikli salıncaklar var. Tahmin edebileceğiniz gibi bunlar bizim gibi, hala o anın büyüsünde kaybolup gitmek isteyenler için büyük bir engel. Tabi bu engel sadece salıncaklarda değil. Zaten sadece salıncaklarda arasak sorunu büyükler için yapılmış olanları bulmak pekte zor değil. Çünkü kolayca yeni bir park bulabiliriz. Elbette dünyanın bir yerinde büyükler için yapılmış bir salıncak vardır.



Sizde bu düşünce ile yola çıktınız. İlk parka ulaştınız ve orda size uygun bir salıncak bulamadınız. Tabi bu durum daha şimdiden birçok insanın canını sıktı. Anlık gaz ile çıktığınız bu salıncak bulma yolunda birçok insanı vaz geçti bile. Ne gerek var ki başka yerlerde aramaya. Daha kolayı aklımıza gelir hemen. Bulamadık diye belediyeyi suçlarız. Hadi diyelim hala o duyguyu yaşamayı çok istiyorsunuz ve devam etmeye karar verdiniz. Arıyorsunuz saatler günler hatta haftalar geçti hala bulamadınız. Şimdi suçlayacak önünüzde bir seçenek daha var, toplum. Artık toplumu suçlama anına geldiniz. “Kimse sallanmak istemiyor bu toplumda o yüzden park yok. Ben parkı ve salıncağı bulurdum da bu toplum benim işimi daha da zorlaştırıyor. Çevremdeki insanlar benimde sallanmamı engelliyor” gibi söylemleri art arda büyük bir öfke ile söylemeye başladınız. Tek suçlu var artık oda toplum… mu? E tabi insan sinirlenince kendi imkânsızlıklarına kızmadan edemez “arabam yok arabam olsa kesin bulurdum. Elimde bir para olsa ben yaptırırdım zaten salıncak. Param olmadığı için olmuyor…” Artık vaz geçmeniz için her şey hazır.  Zaten buraya kadar dayanmanız büyük bir mucize. Çünkü başta bahaneler hazırdı. Peki, hata nerde tam olarak. Siz çok istiyordunuz. Hatta o kadar çok istiyordunuz ki en çok salıncakta sallanmak isteyen kişi diye bir tanım olsa o kişi siz olurdunuz. Ne yazık ki olmadı o kadar istemenize rağmen. E siz çok istediniz peki neden olmadı.


Size kötü bir haberim var maalesef sorun sizde. Burada önemli olan salıncakta sallanmak değil. Bunu herkes yapar. Ayaklarını bir ileri bir geri yaptığınız zaman sallanmış oluyorsunuz. Bunu bir çocuk bile yapabilir. Hani bazen "çocuk daha o" diye küçümsediğimiz. Bizim üçte birimiz bile olmayan o çocuk bile o salıncakta sallanabilir. Tamam, belki salıncağa oturmak ya da onu sallamak gibi basit şeyleri belli bir yaşa kadar yapamaya bilir. Ama o çocuk sizin yapamadığınız bir şeyi yapabiliyor. Aklınıza bir soru takılmış olabilir şimdi “daha salıncağa oturmak gibi basit bir şeyi bile birinin yardımı olmadan yapamayan çocuk, bizim yapamadığımız neyi yapıyor olabilir?”. Onları çok küçümsüyorsunuz maalesef. Sizin yapamadığınız çok büyük bir şeyi onlar yapabiliyor. “peki, nedir o” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, çocukların yapabildiği en büyük şey salıncağa giden yolda yürümek. Sizin daha en başta pes ettiğiniz, bahaneler ürettiğiniz. Hatta daha da ileri gidip ulaşamadığınız için imkânınızın olmadığını söylediniz ve çevrenize suç buldunuz bu yolda çocuk yürüyebiliyor. Peki, çocuk bunu nasıl yapabiliyor. Çünkü çocuk bu yolda bilmesi gereken en önemli şeyi biliyor. Salıncağa ulaşmanın yolunun kendisinden geçtiğini çok iyi biliyor. Yoksa oda zoru seçmek yerine sizin gibi bahaneler üretebilirdi “annem götürmez, babam işte…”. Bahane üretmek zaten işin en kolay kısmı. Çocuk bahanelerin arkasına sığınmadan annesine ağlıyor, babasına ağlıyor. Olmuyorsa elinde olan en büyük kozu kullanıyor dedesine ve anneannesine gidiyor. Yani her yolu deniyor ve sonunda salıncağa ulaşıyor. O çocuk salıncağa ulaşmak için çok gözyaşı döküyor ama sonunda o rüzgârın yüzüne çarpışını, sanki uçuyormuş gibi hissetmenin verdiği mutluluğa ulaşıyor. İnanın bana o gözyaşlarını umursamıyor hatta hatırlamıyor bile. Küçücük çocuğun yaptığı şeyi yapamadınız. Sizinle dalga geçip küçümseme sırası onda. Ama o bunu yapmayacak çünkü siz aynı seviyede değilsiniz. O salıncakta sallanırken siz sadece onu izliyorsunuz. Tabi hala o çocuğun bu başarısını küçümseyecek insanlar var. Çocuğun gelmeden gözyaşları döktüğü o yolu hiçe sayacak insanlar. Onlara diyecek hiçbir şey yok maalesef. Çocuğun başarısını kıskanan kişilere söylemek istediğim bir şey var. Korktuğunuz, utandığınız içinizdeki çocuğu çıkarmanın zamanı gelmedi mi sizce? Belki sizde salıncağın verdiği o tarif edilemez duygunun tadına varmak istersiniz. Yolu gözünüzde büyütmeyin. Yol ne kadar zorlu ve gözyaşlarıyla ıslanacak olsa bile. Sonunda ulaştığınızda yolu hatırlamadan salıncağın keyfini çıkaracaksınız. Yol zor olsa bile, ulaşacaksınız o mavi gökyüzüne…