Yeşil bir denizin ortasında, karanlık bir hücrenin içerisindeyim. Beni buraya kim layık gördü de güneşin bile uğrayıp, selam vermediği bu yere koydu? Bu boğucu, insanın nefesini daraltan yer yetmezmiş gibi, dertler ve acılarla dolu bir tabldotu kapının altından uzatıyorlar bana. Duyguya aç olan ben, sonunda tatlı olarak mutluluk gelir belki diye yemeye başlıyorum. Boğazımdan geçerken her acı lokma, kalbime uğramadan mideme gitmiyor. Ben her lokmada acı çekerken uzaktan gülerek beni mi izleyecekler? Ne kadar acımasızca. Tabii çaresiz bir adamın kıvranışlarını bir dram filmi gibi izlemek eğlenceli geliyor olabilir ama başrolün bu filme hazırlanırken neler çektiğini asla bilemeyecekler.


Acılar içinde her gün, ölüm denen kurtuluşa bir adım daha yaklaşacağımı bildiğim halde neden kabul ettim bu rolü? Rolün geldiği ilk anda üzerimden kaynar sular dökülürken okumaya devam ettim senaryoyu. Merak ettim, sonunda her filmde olduğu gibi uzaklara dalarak, arkada kısık melankolik bir müzik eşliğinde, yüzümde bir tebessüm oluşacak mı diye. Tabii, sonunu bile yazmaya cesaret edemeyen bir yazarın elinden çıkmış senaryoda oynamak ve imkânsızlıkları beklemek. Acı, keder ve yalnızlıkla kurulmuş koca bir ortaklık. Bolca kayıp parçası olan bir yapbozun tamamını görmeye çalışmak gibi şu anda her şey. Her şeyde bolca eksik, bolca yarım kalmışlık kırıntıları. Toz kaplamış anılar ve silik yaşanmışlıklar. Gökyüzüne bırakmaya korktuğum hayaller. Hepsi bu küçük, karanlık boğulmuşluğun içinde benimle ölmeyi bekliyorlar. Dünleri yaşarken yarınlarla vedalaşıyorum her gün. Her geçen gün, ben ben ile vedalaşıyorum. Değişiyor aynadaki görünen gerçekler. Yüzümde ressamın bıraktığı gölgelendirmeler ve açılmış birçok yara. İzleyenler daha çok etkilensin diye mi bunlar? Duygu karşı tarafa daha rahat geçsin diye mi her şey? Belki de sadece yapımcı gülsün diye hazırlanmış koca bir israf. Bilemiyorum ama çok yoruldum her çekim gününe yeni yaşlarla hazırlanmaktan. Ağırlaşan göz kapaklarımı taşımak artık zulüm gibi geliyor. Her günü yaşayarak öğrendiğim, sonunu bilmediğim senaryoda oynamaktan yoruldum. Tabii, boşa bütün serzenişlerim. Gidemem, yapmam bunu kendime. Bırakamam finale yaklaşmışken hiçbir şeyi. Umarım benim sandığım final gerçekten finaldir. Gala gecesinde karşıma çıktığında yapımcı tebrik eder beni. Tabii edecek. Benden iyi oynayabilecek bir yarım kalmış bulamaz bu hayatta. Kimi kandırıyorum ki tam bir başarısızlık hikâyesi oldum. Yapımcı beni görse yüzüme tükürür ve benimle karşılaştığı güne lanetler savururdu. Haksız da sayılmaz. Rolü olması gerektiği gibi oynamadım. Hatta yapımcı serbest bırakmışken beni, o kadar hadsizlik ettim ki rolü istediğim şekilde bile oynamadım. Yaptığım tek şey vardı: Rolü oynamadım. Her şeyi bırakıp yeşil denize attım kendimi. Her şeyin başladığı, eskiden aydınlık olan o yere…


Belki yıllar sonra biri gelir ve görmeye çalışır umut ışıklarımızı. Yıllarca yaşamayı beklediğimiz hayalleri bir iki dakikada gözleriyle görür. Biz mutlu olalım diye olmak istediğimiz yere koyar bizi ve başkasının hayallerinde yaşarız yaşanması gereken her şeyi. Adımlarını her yere vuruşunda bir anı, bir yaşam, bir biz kalkarız yerden. Bu sefer güneş dargınlık etmeden gösterir bizi süzülürken. Anlar belki bizi bu sefer kör olanlar. İki gencin kurduğu tertemiz hayallere engel olmak istedikleri için utanırlar kendilerinden. Suçu başkasına atmam tabii, büyük hata bende. Senden sonra onları doğru çıkartan benim çünkü pes ettim. Senden en büyük affı ben bekleyebilirim kardeşim. Beni affet, olur mu? Sen göçüp gitmişken hayallerden, sensiz yaşamak istemedim hiçbir şeyi. Beraber kurduğumuz, taşlarını tek tek nasırlı ve kanayan ellerimizle döşediğimiz bu yolu yalnız yürümek istemedim. Seni topraktan bir yatağa yatırdıktan sonra kendimi yolun başladığı yere, babamın bana bıraktığı barakaya attım. Hani şu birbirimize söz verdiğimiz, ilk hayaller ile tanıştığımız baraka. Asla pes etmemek üzerine kadeh kaldırdığımız yer. Başaramadım ben ama sende başaramadın. Bıraktın gittin beni sensiz yaşamayı öğretmeden. Bende sensiz öğrenmeye çalıştım. Çok düşündüm sensiz ne yapabilirim diye. Tabi en çok sen olsaydın ne yapardın diye düşündüm. Düşünürken kaybolmuş olarak buldum kendimi. Şimdi yaptığım tek şey beklemek. Senin yanında tek başıma çektiğim bu dram filmini kahkahalar içinde izleyeceğimiz günü beklemek. Orada beni bekliyorken, seni daha fazla bekletemem… Umarım en kısa zamanda görüşmek üzere Kardeşim.