Kuşların sesi baharın tüm canlılığıyla bizim de ruhumuz diriliyor sanki. Evin içine doğan sıcak güneş gibi ömrümüz de aydınlanıyor. Her birimiz yeşeriyoruz ağaçlarla beraber. Ömrümüzün ikinci baharını yaşıyoruz sanki.
Kardeşim gülücükler saçıyor etrafa. Ailecek bir aradayız yine. Teyzemler, dayımlar, ananemler herkes neredeyse her gün bizdeler. Annemin doğumu aileyi bir araya topluyor. Herkes anneme yardım etmekte sıraya giriyor sanki. Ablalarına hiç kıyamıyor teyzemler. Biri evi temizliyor, biri kardeşimi avutuyor.
Babam işe geri dönmüş maddi durumumuz eskisi kadar olmasa da rahatlıyor yavaş yavaş. Kardeşinin bereketi, diyor annem mutluluğumuza. Sanırım öyle. Bebekler gelirken huzuru, mutluluğu da getiriyorlar beraberlerinde. Huzuru doyasıya yaşadığımız günlerdeyiz.
Okullar açılıyor eylülde, başlıyoruz kuzenimle birinci sınıfa. Evlerimiz çok yakın olduğundan aynı okulda -ki bu okul aynı zamanda annemlerin okuduğu okul- aynı sınıftayız kuzenimle. Kendimizi çok şanslı hissediyoruz her gidişimizde. Arkadaşlarımız, öğretmenimiz her şey harika bize göre. Okulu çok seviyoruz. Okumayı öğrenince daha da güzelleşiyor öğrencilik hayatımız.
Hayat tekdüze devam ediyor. Her sabah ben okula ,babam işe gidiyor, annem de evde kardeşimle ilgileniyor. Ona da tıpkı bana yaptığı gibi ilgisini ve şefkatini sonsuz veriyor. Ağladığı an başında oluyor. Ne düşmesine ne ağlamasına izin veriyor. Az bir ıslaklıkta tüm giysileri baştan aşağı değişiyor kardeşimin. Bebekken bana nasıl baktığını onu takip ederek öğreniyorum ben de. Tebessüm ve büyük minnettarlıkla izliyorum annemi.
Bir çocuk için anne en büyük sığınak olur. Benimse çok daha ötesi. Annem, benim hem arkadaşım hem öğretmenim hem sığındığım limanım. Huzur, mutluluk, neşe her şey onda.
Üzüldüm mü, canım mı yandı hemen annemin kollarına atıyorum kendimi. O anda hissettiğim huzurun tarifi yok. Gecenin bir yarısı da olsa teselli almak istediğim her vakit sonuna kadar açık duruyor annemin kolları.
“Kara kuzum” dediği an her neyse yaşadığım kuş olup uçuyor adeta.
Nazlı, çok problemli bir çocuk değilim aslında. O yaşta bile bazı şeyleri kendi içimde yaşamayı, halletmeyi biliyorum. Her olay bir deneyim oluyor bana. Annemin verdiği öğütler hep kulağımda. Nerede, ne yapılması gerektiğini öğrendim çoktan.
Bu bilgiler sayesinde de öğrenciliğim azımsanmayacak derecede güzel geçiyor. Arkadaşlarıma gayet rahat uyum sağlıyorum. Şimdiden sınıfın hepsiyle arkadaş oldum diyebilirim. Tabii öğretmenimiz de sınıfın tamamına kardeş olduğumuzu ve hep birlikte çalışmamız gerektiğini öyle güzel öğretiyor ki. Teneffüslerde erkek kız karışık gruplar hâlinde her oyunumuz. Yakalama oyunundan yedi kiremite her türlü oyunu, sınıfça büyük bir zevk içinde oynuyoruz. Arkadaş değil kardeş gibiyiz. Başka sınıflardan okul içinde ya da dışarıda, nerede olursak olalım bize biri zarar vermeye kalksın sınıf arkadaşlarımız örgütlenip ortadaki tehlikeyi yok ediyor. Kardeş, kardeşi hep koruyor. Okulda artık parmakla gösterilen kavgasız, gürültüsüz tek sınıf olmanın ayrıcalığını yaşıyoruz.
Akşam okul çıkışı kuzenimle birlikte yürüyor, sohbet ediyoruz eve dönerken. O günün değerlendirmesini yapmaya bayılıyoruz ikimiz de. Arada birkaç arkadaşımız katılıyor bu yürüyüşlerimize. Marketten birer gazoz alıp gülüşerek devam ediyor sohbetlerimiz.
Eve gelince misafirimiz yoksa eğer annemle günün muhasebesini yapıyoruz tekrar. Ne yaşadım okulda, ne yaptım...
Bir bir anlatıyorum anneme. Dinliyor bazen öğüt veriyor bazen gülüyor ama çoğunda gururlanıyor benimle. Onun benimle gurur duyması hoşuma gidiyor.
Kardeşim her geçen gün büyüyor, her gün daha da tatlı oluyor ya da bana öyle geliyor, bilmiyorum. Dersimi bitirir bitirmez onunla oynamaya başlıyorum.
Öyle zeki ki. Her dediğimi anlıyor. En çok saklambaç oynatıyorum ona. Tam saklamayı beceremese de en sevdiği oyun bu. Yürümeye başladı başlayalı oynarız bu oyunu. Tabii bazen yoruluyorum. O saklandıktan sonra oturuyor dinleniyorum. O zamanlarda saklandığı yerden çıkmadan bekliyor onu bulmam için. Bulana kadar da daracık yerde duruyor saatlerce. O hâline gülmeden edemiyorum. Kardeşlik çok başkaymış. Yaşayınca daha iyi anlıyorum bunu.
Yine bir gün oyun oynuyoruz. Bu kez saklanma değil yakalama oyunu. Odanın içinde o kaçıyor ben kovalıyorum. Annem mutfakta akşam hazırlığında. Tam koltuğa atlıyor ki bir bağırtı kopuyor odanın içinde. “Ablaa!” diye bağırıyor. Ben bir an şoke oluyorum. Elim ayağım dolanıyor. Öylece bakıyorum kardeşime. Hareket etmiyor, öylece duruyor koltuğun tepesinde. Abla diye feryat ediyor ağlamaklı. Ne olduğunu anlamak için yanaşınca anlıyorum. Annemin yaptığı el işinin tığı ayağına girmiş. Annem koltukta unutmuş elişi çantasını, tığ da içinden çıkmış olmalı. Tutup çekmeye çalıştığım an korkudan ödüm patlıyor. Tığın ucu kemiğinde sanki gelmiyor. Takılı kalmış gibi. Aklım çıkıyor o anda. Ne onu sakinleştirebiliyorum ne kendimi. Bekle diye anneme koşuyorum. Annemi korkutmadan söylemeye çalışsam da beceremiyor, kardeşimin ayağına tığ girdi diye adeta haykırıyorum anneme. Koşarak gelen annem bir çekişte çıkarıyor. Nasıl yaptı diye anlamasam da akan az bir kan sakinleştiriyor hepimizi. Abartmış olduğumu fark ediyorum ama yine olsa aynı şekilde panikleyeceğimi biliyorum. O tığ sanki kardeşimin ayağına değil de benim kalbime battı. Öyle bir acıydı yaşadığım çünkü. Şükür ki sapasağlam oturuyor şimdi karşımda. Yoksa ben ne yapardım düşünmek bile istemiyorum. Sonrasında annem el işi çantasını vitrinin üzerine koyuyor her defasında. Bu musibet bize ders oluyor.
Az bir zaman geçiyor aradan ve annem bir ikindi vakti dışarı çıkarıyor bizi. Birlikte yeni aldığımız evi görmeye gideceğiz, diyor. Yeni bir ev almışız. Tadilat olduğu için eve dışarıdan bakacağız.
Okula yakın, dört katlı binanın son katı, güzel bir dubleks. Dışı büyülüyor beni. Okula on dakika mesafede yeşillikler içinde bir yer burası. Mavi dış cephesi ve balina resimleriyle bezeli pırıl pırıl bir bina. Büyük bir bahçesi ve güzel bir kamelyası var. Çim ekili bahçesinde koşup oynamak eğlenceli olacak diye düşünüyorum. Annem giriş katı işaret ediyor o sıra. Burayı da almışız. Burada kim oturacak bil bakalım diyor. Şaşkın gözlerle bakıyorum anneme. Teyzenler diyor.
Teyzem, o sıra eşinden ayrıldığı için annem yakından ilgileniyor onunla. Yanında olmasını istemiş olmalı ki yardımcı olsun kardeşine. Diğer teyzem ise başka bir mahallede alınan üçüncü evimize geçicek. Adaletsiz davranmasını bekleyemezsin zaten annemden. Eminim ki her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştür. Bizim için alınan üç ev şimdilik bu şekilde sahiplerini bulsun diye ayarlanmış annemle babam arasında. İçime güneş doğuyor sanki. Sınıfta birlikte olduğum kuzenimle şimdi de komşu olma düşüncesi havalara uçuruyor beni. Artık hiç ayrılmayacağız diye nasıl mutlu oluyorum, anlatamam. Her ne kadar kuzen de olsalar kardeşten farklı değiller benim için. Anne babaları ayrılmış olması zaten çok yıpratıyor onları. En azından birlikteyken biraz güler yüzleri diye düşünüyorum ben de. Annemin de babamın da yüreğinden öpesim var. Hayattaki en büyük armağanım onlar benim. Özellikle annem. Babamı ne kadar sevsem de uzak bana sanki. Ulaşılmaz bir dağ benim için. Sert kaşları genelde asık oluyor. Ama bize gelince sert görüntüsü yumuşuyor, gülümsüyor genelde. Çalışmaktan fırsatı olunca görebiliyorum tabii orası ayrı. Kahraman gibi benim için. Ulaşılmaz bir masal kahramanı. Her derde yetişen, herkesin yardımına koşan, aynı zamanda herkesin çekinip ürktüğü sert kahraman benim babam.
Yeni evimizin bitmesini, bir an önce yerleşmeyi dileyerek dönüyoruz annemle. “Teyzemin haberi var mı?” diyorum yolda anneme. “Sürpriz yapacağız.” diyor. Babamlar, teyzemleri alıp yeni evlerini gösterecekler. Okul çıkışında olmasını ve benim de yanlarında olmamı istiyorum annemden. Gülüyor ve sensiz olur mu zaten kara kuzum diye içime su serpiyor adeta. Nasıl sevinecekler görünce kim bilir! Heyecanla bekliyorum o günü ben de. Günler, haftalar, aylar geçiyor. Yeni evimize yerleşip çabucak alışıyoruz. Bu evimize bir üye daha ekleniyor ve bir kardeş daha hediye ediliyor bize. Kız kardeşliği o zaman tadıyorum. Erkek kardeşimle birlikte sevinçle karşılıyoruz bu küçük üyemizi. Minicik parmaklarını, yarım yamalak gülüşünü sevmelere doyamıyorum.
Teyzemler de evlerine geçiyor o sıralar büyük heyecanla. Onların mutluluğu bizi daha da sevindiriyor. Okul, ev arası mekik dokuyorum. Arada hep beraber pikniklere gidiyor, mangal yakıyoruz akrabalarla. Piknik alanlarındaki ağaçlara tırmanmak yeni hobim benim de. En tepesine kadar çıkıp manzarayı izliyorum yemek hazır olana kadar. Biraz içime çekilmek, kendimi dünyadan soyutlamak iyi geliyor bana. Artık oyun oynamak falan çocukça geliyor yakıştıramıyorum kendime. Biraz çabuk büyüdüm sanırım. Fazla hızlı olgunlaştım. Kuzenlerime ablalık yapacağım derken kendi çocukluğumu feda ediyorum aslında. Şimdi pişman olduğum bu olayın o zamanlar yapılması gerektiğini düşünüyordum maalesef. Yaşadığım yeterli geliyor bana. Büyüme zamanı gelince hop diye kucak açıyorum hemen. Ağır başlı büyümüş de küçülmüş biri olup çıkıyorum.
Hayat hızla akıp giderken içim içime sığmıyor benim de. Taşıyorum sanki kendimden. Artık hayatı yaşamıyor, gözlemliyorum yalnızca. Etrafımda olan biten her şeyi değerlendiriyor, iyi kötü olayları saatlerce düşünür oluyorum. Kabıma çekilip dışarıdan bakıyorum dünyaya. Yalnız kalmaktan, kitap okumaktan aldığım keyif kafi geliyor.
Bir gün yine kitaba dalmışken annemin seslenişiyle kendime geliyorum. Yardım etmemi istiyor benden. Kız kardeşim ateşlenmiş, annem ne yapsa ateşi düşüremiyor. Babam çağrılıyor ve annemler hastaneye, biz de teyzemlere gidiyoruz. Aklım hep onlarda. Ne yemek yiyebiliyorum ne konuşabiliyorum. Ne oldu kardeşime benim? En zor gecelerimden biri. Çok zor dalıyorum uykuya.
Ertesi gün geliyor haber. Kardeşimin durumu düşündüğümden de kötü. Menenjit deniyor. Belinden su alacağız, ölüm riski var ama yapmazsak da sakat olma riski diyorlarmış doktorlar. Annemler için ne zor karar. Hangisi seçilir ki? Evladının ölümü mü sakat kalması mı? Hangi annenin yüreği yanmaz bu kararla? Annem mahvolmuş, babam çaresiz bu konuda. Minicik bir bedenin çektiği acıya mı yoksa bilinmezliğe giden hayatına mı yanılsın?
Duramıyorum evde ben de. Teyzemlere öyle baskı yapıyorum ki çaresiz götürüyorlar beni hastaneye. Odasına çıkana kadar yüreğim ağzımda yürüyorum. Ağlamak istemediğimden gözlerim kızarmış zor tutuyorum kendimi. Annemler beni güçlü görmeli ki destek alabilsinler diye her gelen yaşı geri gönderiyorum akmadan. Odanın önünde babam diz çökmüş başı avuçlarında bekliyor. Kahraman olan babam nasıl da çaresiz. Dünyayı titretiyor ama kendi kızını iyileştirme gücü yok maalesef. Bizi görünce ayağa kalkıyor. Saçımı okşuyor hızlıca. Çok ağlamış belli gözlerinden. Ama bakmıyor bana. Ağladığını görmemden çekiniyor. İstemiyor büyük kızı, çaresizliğini görsün. İstemiyor ağladığını üzüldüğünü bilsin. Ağlamak, zayıflık babama göre. Erkekler ağlamaz kuralına uyuyor. Keşke uymasa. Bıraksa kendini de doyasıya yaşasa acısını. Biraz olsun içini rahatlasa ağlayıp haykırarak. Daha çok üzülüyorum onun bu hâline.
Odaya geçiyorum. Annem koltuğa oturmuş, kardeşim koca yatakta yatıyor. Minicik bedeni nokta gibi yatakta. Kafasındaki az bir saçını kazımışlar. Küçüçük ayağında serum bağlı. O kadar minik ki damarını dahi bulamamışlar ayağından girmişler serum için. Melek gibi uyuyor. Ne çok yorulmuş benim küçüğüm. Nasıl acımış canı ki teni bile bembeyaz. Annem ağlıyor başında durmadan. Karar verilmiş, su alınacak. Sakat kalmasına razı olamamışlar. İhtimal dahi olsa. Sanki avucumuzdan kayıp gidecek gibi bakıyoruz minik kuzumuza. Annem fark edince geliyor ve sarılıyor hemen bana. O an fark ediyorum ki yaşlar durmamış akmış yanaklarıma. Kızıyorum kendime. Söz vermiştim ağlamayacaktım. Anneme destek olacaktım. Ama yapamıyorum. Canından bir parçayı o hâlde görünce hiç umursamıyor insan. Ağlamak, sızlamak hatta avaz avaz bağırmak istiyor.
Annemin kollarında daha da bırakıyorum gözyaşlarımı. Annem ağlıyor, ben ağlıyorum. Bir müddet kalplerimiz bedenimiz birleşip dua ediyor sanki kardeşim için.
“Geçecek!” diyor sonra annem. “İyi olacak kardeşin kızım iyi olacak.” Siliyorum yaşlarımı ve onaylıyorum annemi. Geçecek. Daha iyiyim şimdi. Anneme bakıp gülümsüyorum. Üzülme anne geçecek gülümsemesi bu. Bakarak anlaşırız annemle hep. Yine anlaşıyoruz ki annem de gülümseyerek cevaplıyor.
Gitme vaktim geldiğinde kalbimi orda bırakarak çıkıyorum odadan. Dualar ederek gidiyorum yol boyunca. Allahım kardeşimin canı yanmasın ne olur diye diye akıyor yaşlar gözümden. Akşama belli olacak sonuç.
Saatler geçmek bilmiyor. Hepimizin kulağı telefonda. Sonunda geliyor haber. Teyzemin yüz ifadesinde gözlerimiz kuzenlerimle. Önce üzgün dinliyor bir şey oldu diye yüreğim ağzıma geliyor. Sonra bir tebessüm ardından da koca bir şükür dökülüyor teyzemin ağzından.
Belinden su alınmış tahlil edilmiş ve şükür ki yaşıyor kardeşim. Ayrıca menenjit değil sadece kanında mikrop çıkmış tedavisi yapılınca da taburcu diyor teyzem.
Allahım, bu nasıl bir mutluluk nasıl bir sevinç! Teyzem kuzenlerim biz uçuyoruz sanki sevinçten. Şükür çok şükür diye diye sarılıyoruz birbirimize
Hayat neler yaşatıyor insana. Bir acı bir tatlı. Bir sürpriz yapıyor sevindiriyor bir sürprizle altüst ediyor. Önce sınıyor, sonra umudun hâlâ var olduğunu anlatıyor. Acıyla neşe kardeş gibi. Biri bitince diğeri başlıyor. En fazla acı en çok neşeye sebep oluyor bitince.
Keşke her acım bu şekil neşeyle sonuçlansaydı. Bazıları düğüm gibi kalıyor boğazda. Ne yutabiliyorsun ne de çıkarıp atabiliyorsun. Sesini nefesini kesiyor insanın. Ne umut veriyor ne heves bırakıyor hayata. Keşke diyorum keşke...
Her acı o günkü gibi sevinçle bitebilse!
Delmeden, yakmadan geçebilseydi yüreğimi.
Oysa küçük bir bedenle ne çok yoruldun sen
Hepimiz aynı umutla kenetlendik zamana
İnanıyorduk çıkacaktık rabbimin izniyle
Kurtulacaktın dönecektin yine bize.
Önemli olan acılardan çıkardığın ders
Ve ne kadar güçlü göründüğüm
O küçük kardeşim olacaktı yine bizimle
Geçen acılar biterdi ya geçmeyenler...
Büşra
2021-01-24T00:30:24+03:00Akıp giden bir bölüm olmuş ablacığım ruhuna sağlık 😊
Amine Çelik💭
2021-01-23T17:25:53+03:00Ablacım romanlarına bakmaya kıyamıyorum çok güzel kalemine sağlık💖💖💖💗